Monday, October 25, 2010

GÜNLÜĞÜMSÜLERDE SON NOKTA

Sabah,her zaman uyandığım saatte uyandım ama kalkamadım,bugün son gün sayılır,yarın akşam üstü İstanbula uçacağım...Yatakta birazcık tembellik yaptım,tülden sızan güneşle cilveleştim,evet sonunda kalktım.

O güzelim sarı çiçekleri ve ilk defa gördüğüm,bu mantarları es geçemedim...

Kahvaltıdan sonra Sibelciğimin bürosuna çıktım,konuştuk,gülüştük yarım saat kadar,o işinin başına,ben gezintime döndük...Yukardaki ve aşağıdaki fotoğraflardan belli oluyor,günümüze nasıl keyifli başladığımız,sizce de öyle değil mi?






Lassi her zamanki gibi kapıya yakın yerindeydi,gireni çıkanı ben görmeliyim der gibiydi...Bu sabah kangallarda her zamanki yerlerinin aksine,restoranla,resepsiyonun arasındaki ağaçlığın altına bağlanmışlardı.O güzeller sadece gece on ikiden sonra özgür olup,Angora da kuş uçurtmuyorlardı,çok akıllılar,çalışanları ve misafirleri tek tek tanıyorlar,yabancıyaysa tahammülleri yok,yeri göğü inletip,haber veriyorlar..
Akşam güneşin batmasına yakın,yine bir hoşluk yapıp,Urlaya gitmeye karar verdi Sibel,iki arkadaşınıda alıp kızlar ordusu olarak yola koyulduk,yolda ne kadar gülüp eylendiğimizi tahmin edersiniz...
Geçen sefer gittiğimiz Kosrakiye gittik yine, çünkü bu akşam Esin ve Semih 'in programı vardı,kaçıramazdık tabi ki...Birer kadeh rakı içtik,mezeler yine çok güzeldi,balıktı kalamardı derken ,patlıyasıya yedik...
Arkadaşlarımızın repertuarı çok zengin,eskiler yeniler,rumcalar,italyanca,ingilizce ne isterseniz,türküler ve klasik türk müziği de cabası...









Karşılıklı oturup,müzik rakı ve yemek keyfi yaptık dans edenleri seyrettik,alkışlamaktan avuçlarımızı patlattık,alkışımız azdı bile o kadar iyiydiler çünkü, Yeşil Nil gurubumuz...Ayrıca bir sürpriz de yaşadım...




Aşağıda görüldüğü gibi Kosrakinin sahibi çok kibar bir bey,beni dansa davet etti,uzun süredir böyle dans etmemiştim,laf aramızda bayıldım ve çok mutlu oldum...




Esinle Semih de insanı mutlu etmek için ,yaratılmış gibiler doğrusu...
İkisini de tanıdığım için çok memnunum...


O kadar keyifle çalıp söylüyorlar ve o kadar yürekten davranıyorlar ki muhteşemler...


Biliyorum bana çok güleceksiniz,gülün tabi ki yapabileceğim bir şey yok
Bu iki gök yüzü fotoğrafı Kosrakiye gelmeden önceydi,sıralarını şaşırmışım, onları koyup,bunlarında zamanı gelince silerim dedim.Fakat!Öncekileri yukarıya çekerken sildim ve bunları da ne yaptımsa silemedim... Böylece bu anlamsız yerde kalakaldılar...


Hiç değilse güneşin batışı ve bulutlar çok güzel,beni affedin bu şaşkınlığım için olur mu?

Gece geç vakit döndük,yine kahkahalar eşliğinde Angoraya ve yataklarımıza...Ertesi sabaha bırakmayıp bavulumu geceden hazırladım ilk defa, sabaha kalmasın,vaktimi güzel şeylere ayırabileyim diye,ben hep son dakikada yaparım genellikle ...
Hiç lobi yokmuş gibi davranmışım,son gün farkettim,hiç olmazsa bir köşesinden tanıtmak isterim size...Küçük bir kütüphanesi de var ve ayrıca bölgeyi tanıtan çeşitli dergiler,turistik broşürler de orta sehpalarının üzerinde yerlerini almışlar...Pencerelerinden bahçe ve ağaçlar,çiçekler görünüyorlar...


Kahvaltıdan sonra her günkü yürüyüşüme çıktım,yine cicikle başbaşa fotoğraflar çektik,çok fotoğraf birikti ,onları herhalde çeşitli albümler haline getirmem gerekecek...Yüzlerce çekiyorsun,bir kaç tane ,eh bu olabilir belki ,diyebiliyorsun ama sonuçta yine yığınla fotoğraf birikiyor...
Ben hiç birine kıyamadığım için silemiyorum da şimdilik...


Evlerin arasındaki bu yollardan,bu çiçeklerden ayrılmak o kadar zor ki...İstanbulda ki evimi kiralarken de bahçesi olsun,balkonu olsun,üst katlarda olsun,önüm açığımsı olsun diye tutturdum,istediğim gibi oldu evet,ama yine de böylesini görünce ne kdar yetersiz kalıyor anlatamam...Biliyorum benim ki aslında küstahlık,gençken bodrum da da oturdum,çatıda da hem de balkonu bile olmayan ama bu yaşta doyamıyorum ben çiçeklere,ağaçlara,kedilere,köpeklere,kurda kuşa...Hep içiçe olmak istiyorum...
Başka bir gün de size oturduğum evin baçesini tanıtırım...Baharı beklesem mi acaba, Erguvanlar açınca çekmeliyim fotoğrafları ya da hem şimdi,hem de baharda yapmalıyım tanıtımı...
Böylece iki yazı konusu da çıkar,bir taşla iki kuş...





Şu göletin ve ufacık olmasına rağmen insana keyif veren şu şelalenin güzelliğine bakın...Beni anlıyorsunuz değil mi buraları bırakmak ne kadar zor...




Benim için bir ilk daha, Angoranın bahçesindeki zeytin ağaçlarından,zeytin topladım,öğleden sonra...Çok güzel bir duygu tanrıların ağacından tanrıların meyvesini toplamak...





Anneciğin gidiş saati geldi,Sibelciğim götürecek beni hava alanına ama usulen burada Angora ya ve Sibele veda ediyorum...Dolu dolu yaşanmış on iki gün...Benim için çok kıymetli bu günler...Ah,unutmadan söylemeliyim,hani benim İstanbulda bir türlü çalamadığım ve burada gördüğüm mor çiçekli,sarmaşık ağaç vardı ya,Sibelciğim,bahçıvana rica etmiş,bana toprağa ekili olarak küçük bir dal hediye ettiler...Dünyayı verseler bu kadar sevinemezdim...Günlük gibi yazamadığım günlüğümsüm bitti...Benden bu kadar...Hepinizi çok seviyorum...




















No comments:

Post a Comment