Wednesday, December 29, 2010

BEN DE MR ÇEKTİRDİM

On gündür kalçamda anlamsız bir acı vardı,ağrı değil acı...Tek noktada, ben hareket ettikçe hain birisi oraya sivri bir şeyi acımasızca sokuyordu sanki...Uzun boylu hikaye anlatmıya gerek yok,iki doktordan sonra MR çekilmesine karar verildi.Yukardaki resimde görüldüğü üzere topallaya topallaya hastaneye gittim.Bu ara benim şımartılma günlerim galiba,

sırt üstü dümdüz yatarsam nefes alamam tıkanırım dedim,bana yardımcı olan arkadaşa...Canım yavrum başımın altına yastığımsı bir şey koydu,yetmedi bir tane daha koydu...Tam tünele giriyordum,eyvah ağzım burnum kurudu nefes alamıyorum,işaret ettim tünelden çıktık.Ne oldu diye sorunca yarım bardak çok soğuk su verebilir misiniz,nefes aldıkça ağzım ,damaklarım bir birine yapışıyor,dedim ayrıca bunun içinde ne kadar kalacağım?Yirmi beş dakika mı aman allahım mutlaka su içmeliyim ölürüm nefessizlikten

su getirdi,elime aldım o da ne neredeyse kahve yapıcak kadar sıcak bu su,yalvarır bir bakışla baktım,soğuk olsun ne olur bu kuruluğumu gidermez dedim.Bu kadar huysuzluk yapınca,beni rahatlatmak için bir de dizlerimin altına yuvarlak yastık koydu,daha rahat sırt üstü yatabilirsiniz diyerek...Dedim ya şımartılıyorum...Nihayet sol elime bir küçük pompa yerleştirdi,hiç kımıldamıyacaksınız,çok kötü olursanız pompayı sıkıştırın diyip ellerimi vücuduma yapıştırdı ve tünele soktu beni...Burnumun dibinden ayaklarıma doğru giden sonu görünmeyen bir metalimsi boru,devamlı bakarsam kafayı yerim dedim ve gözlerimi kapattım.Tak tak da tak tak tıkır tıkır takkk hıh dedim başladı.Vınnnn,dal dal dal dal dıl dıl dıl dıl dıl,tırrrtttt tırrrttt başta sesler teker tekerdi sonra ikisi üçü bir arada gelmiye başladı,durdu.Bitti galiba şanslıyım bu iş bu kadar dedim...Tak tak da tak tak,tııırrrtttt,vıışşşşttttt,glok glok glloookkk,noluyoruz demeye kalmadı,elektronik org,yanında elektro gitar ve elektro bateri,bir ağızdan,beynimde(bir de kulaklık takmışlardı bana sözüm ona)nağme de olsaydı arada tünelde dans edebilirdim,belki de ondan dolayı gümbürtüsü var ama melodi yok!İşinize gelirse,dans etmek yasak,ahhh azıcık sessizlik oldu,o ne bu seferde baterideki büyük zile elektrikli süpürgeyle fıışşşşt fıışşşştttt sesi yaptırıyorlar derken beynime koca bir çekiç iniyor taaakkkk takkkk takkkda takkk takkk...Bitmedi bitmeyecek,Pompayı sıksam ,ayıp olur şimdi,koskoca nene şuncacık şeye dayanamadı derler...Boğazım kurudu,sağ elimin parmakları uyuştu,kendi kendine bükülür oldu...Durdu derken yine başlıyor dal dal dal dal dal dıl dıl dıl dıl dıl ve mitralyöz tarrakası, hepsi bir arada ve aynı anda...Beynim itiraz halinde ,diz altındaki yuvarlak yastığa rağmen kalçam yüz elli kiloymuş gibi ağırlaştı,dizlerim titremiye başladı,bütüm sırtım kızışmış alev alev yanıyor...Ne yirmi beş dakikası yirmi dört saat oldu diyordum ki durdu...Ohhhhh!Dünya varmış,tünelden çıktım yavaş yavaş doğruldum,bakındım kendime,her şeyim yerli yerinde mi diye...Evet kayıp bir şeyim yok,bacaklarım,kollarım,ayaklarım,belim,acıyan kalçam, evet hepsi duruyor...Kaç saat kaldım içerde dedim,biraz fazla dedi baktım, oda bana baktı ,yarım saat dedi...Yani beş dakika fazla kalmışım...İnanılır gibi değil...Yarın beşte alabilirmişiz,neticesini,kendimi hemen bir mahallebiciye atıp,tavuk göğsü kazandibi yiyip, kendime geldim...Devamı yeni senede...Hepinize sağlıklı,mutlu,başarılı ve sevdiklerinizle bir arada neşeli bir yılbaşı ve uzun yıllar,sevgiler...

Sunday, December 26, 2010

HAREKETLİ BİR CUMARTESİ

Belki kargalar ya da ben söylemişizdir,bizim mesleğin öğrencileriyle çalışmayı,onların çektiği kısa filmlerde oynamayı ne çok sevdiğimi...Geçen hafta karar verildi,yeni bir kısa filmde oynamam için,senaryoyu da çok beyendim,bu cumartesi yani dün sabah çekim için Şileye gittim sabahtan,çocuklar evden gelip aldılar,yola çıktık...Şilede karşıma bir karavan çıktı,soyunma ve dinlenme odası olarak düzenlenmş.Ben hiç bir film setinde bu kadar şımartılmadım,giyinip dışarıya çıktığımda beni çok sempatik bir eşek kardeş karşıladı...

Şunun güzelliğine ,tüylerinin pamuk pamukluğuna bakın,ne sempatik değil mi?Güne güzel başlanmaz mı yani?Zaten manzarada çok güzel...Çekimler için harika bir mekan bulmuş çocuklar,mutlu olmak için her şart hazır ve nazır...


Sette son hazırlıklar yapılıyor ben ortalarda dolanıp Cicikle fotoğraf çekiyorum,ışıklar,portatif iskemleler,elektrik kabloları ve tatlı bir telaş,benim için ilk sahne çekiminin heyecanı...Elli yıl dolacak ekimde ama ben yine de her İLK te heyecanlanır,eyvahlanırım...


O güzelim sahilde yürüyüş çekimleri başladı.


Sette hala elektrik çalışması devam ediyor,zaten hiç bitmez,her sahne değiştiğinde,herşey yeniden değişir,her şey sil baştan olur...Kamera önü bir yorulursak,kamera arkası bin yorulur...

Burası çekim yapılan sahile inen yokuş,bayır da denebilir,neredeyse dimdik iniyor,bir elimde baston öteki elim,can bir arkadaşa teslim öyle inebiliyorum yaşlanmışım çocuklar...

Burası benim (yani oynadığım karakterin)kulübesi,çok şirin hani emekli olursam eğer, evet oturabilirim dyebileceğim bir mekan...


Aşağıda ve yukarda yürüyüş yaptığımız koyun sağ ve sol tarafındaki manzara muhteşem ,her gün güneş batarken bu sahilde yürümek ister insan.En azından ben böyle düşünüyorum.



Sahildeki çekimler devam ediyor...Benim de neşem devam ediyor tabi ki!



Yukarıya eve tırmanıyoruz,sıra buradaki çekimlerde...Kış gelmiş,çiçekler çimenler bitmiş,çalıların arasında kitap okuma keyfi...Deymen keyfime...


Evin önünde bir sahne daha,akkşam üstü mum ışığında bir kadeh kırmızı şarap...Bu mekanda içilmez mi?


Çekimler bitti,gençlerimiz müthiştiler,ne istediklerini çok iyi biliyor ve dillendiriyorlardı,çekimler neredeyse hiç tekrarsız ,konuşup gülüşerek,
çok verimli bir ortamda,doğal yaşamımızdan sahnelermişcesine bir rahatlıkta çekildi ve bitti...
Bu yazı aslında gençlerimize bir teşekkür yazısıdır,okuyup okuyamıyacaklarını bilemem,önemli de değil hepsiyle öpüşüp karşılıklı teşekkürleştik...Bu teşekkür,Türk sinemasının bizden sonra gelen pırıl pırıl gençlerine olan güvenimin bir göstergesidir...


Dönüş yoluna başlamadan ,giyindiğim karavanın dikiz aynasının kenarından o güzel manzaranın bir fotoğrafını daha çektim...
İstanbula doğru yola çıktık,benim saat sekizde seslendirmem vardı,Çocuklar beni Zincirlikuyuya stüdyoya götürdüler...Şileden İstanbula kuş gibi geldik,köprüye yaklaşırken trafik başladı...
Hem de ne trafik...


Yolun halini görüyor musunuz?İnanılır gibi değil...
Neyse beklerken konuşup,geç kalırmıyım acaba paniğine kapılmamaya çalışarak,arada fotoğraf çekerek,bir gidip bir durarak köprüye geldik .

Bu arada Cicikle yine ışık oyunu

yapıp eylendik kendi aramızda...

Belki zaman daha çabuk geçer
diye...






Nihayet Zincirlikuyuya ŞAFAK (B)
stüdyosuna geldik,beni getiren arkadaşa teşekkür edip içeri girdim,geç kalmamışız,hatta biraz erken bile geldim...

Biraz oturup dinlendim,bekleme odasında.

Orayı bilirsiniz belki,feyste ki resmim

orada çekilmiştir,kucağımda stüdyonun kedisiyle...

Ömre Bedel dizisinin altmışıncı bölümünde oynadığım sahnelerin seslendirmesini yaptık...İşim bittikten sonra biraz oturup lafladık, otuzuncu bölümden beri birbirimizi görmemiştik.



Stüdyonun hem içini,hem de içinden dışarısını çektim,hava karardıktan sonra içerden dışarıyı çekme işini çok sevdim...Çocuk gibi oynuyor ve neşeleniyorum...Neticede böyle hareketli ve güzel bir günün sonunda, ağzım kulaklarımda,mutlu ve mesut evimin yolunu tuttum...Çalışmak kadar güzel bir şey var mı?

Friday, December 24, 2010

24 ARALIK 2010

Güzel bir gün,noel kutlamaları,hediyeler,sevgi selleri,müzik,Bach Hendel,org sesleri,neşe kıyamet...Artı hüzün...Çok çok sonra anılarımı bitirdiğim zaman belki okuyabileceğiniz hikayeler vardır...Belki de bende kalıcaktır onlar,şimdiden bir şey söylemem imkansız...Sabahleyin neşe kıyamet kalkmadım,yani...Kahvaltıdan sonra pencereden dışarıya bakınca bana gülümseyen aydedemi gördüm .

Hemen Ciciki aldım birkaç fotoğraf çektim ve yüzümün güldüğünü hissettim,ne kadar küçük şeyler bizi mutlu kılar aslında,niye çoğu zaman farkında değilizdir?Bunları düşünürken dehşetle farkına vardım ki,ben yine gökyüzü,kuş,aydede muhabbeti yapıp onların fotoğrafını çekiyorum...Derhal (kendini topla be kızım)dedim ve yemek yapmak için mutfağa gittim.İşte o dakikadan sonra tamamen saçmalamaya başladım.Önce zeytinyağlı fasulyenin fotoğrafını çektim...


Arkasından koridora çıkıp,ocağın altının ne kadar kısık olduğunu,fasulyeyi yalnızca kendi suyuyla pişirdiğimi belgeledim...


Sonra elimde Cicik salona doğru gidip kütüphanelerin (çok zannetmeyin,alt tarafı iki tane klasik kitap rafı)fotoğrafını çektim...Ne kadar çok oyuncağım,kumbaram,biblom var değil mi?Hepsini çok seviyorum,benim güzel torunumun verdiği yaş günü ,anneler günü ve yılbaşı hediyeleri...Bir de İzmirin meşhur saat kulesi var,eskiden saati dakikti,nereden düzelteceğimi bilemedim,çalışmıyor o yüzden...O nu da çok seviyorum...Kim mi hediye etti?Merak etmeyin söyliyeceğim,Annem dizisinin fan gurubundan, çılgın kızlarım dediğim

tatlı arkadaşlarım hediye ettiler...Kadıköyde olağanüstü bir gün geçirip sonra da Vahidenin oyununa gitmiştik...Benim için muhteşem bir gündü...


Daha pek çok fotoğraf çektim,evin değişik köşelerinden,başka yazılarda kullanırım belki de...Neyse bu yirmi dört aralığı da atlattım sayılır,daha gece var ama olsun,biraz polisiye dizi,Hanımın Çiftliği,bilmece ,yemek ,kitap, yatak derken sabah oluverir...Saat sekizde beni almıya gelicekler,altıda kalkmalıyım,yani gece en geç bir de yatmalıyım,bakalım becerebilecek miyim?Nereye gidip ,ne mi yapıcam?Şileye gidip, güzel bir kısa filmde oynayacağım.Evvet, yine bir öğrenci filmi,bayılıyorum o güzel çocuklarla çalışmaya,mesleğimizin yarınları onlar ve çok başarılılar ... Mutsuz başlanıp,mutlu biten bir günden sevgilerle...




Wednesday, December 15, 2010

ÖYLESİNE BİR MASAL

Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde,deve tellak iken,sinek berber iken,ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken,uzak bir diyarın, bir kentinin ,bir mahallesinde,beyaz saçlı bir nine ve kedisi varmış...Bu kedicik gün boyu nenenin dizlerine gömülüp otururmuş,nenecik yerinden kalktığında homur homur homurdanırmış...İkiside hiç acıkmasalar,tuvaletleri gelmese,susamasalar,dünyanın en mutlu kedisi olurmuş...Bir gün karşı damın bacasına bir martı gelmiş,nenecikle kedicik martıya bakmış,martı onlara bakmış çoook uzaktan...



Derken öteki evin bacasına da bir martı gelmiş,onunla da bakışmış bizim nenecik ve de kedicik...


Nenecik dayanamamış kediciği kucağından yere indirmiş,kedicik hemen homurdanmıya başlamış,nenecik hiiç aldırmamış bu sefer,mutfağa gidip biraz ekmek alıp gelmiş...Pencereyi açıp ekmekleri,pencerenin kıyısına dizmiş...


Kedicik merakla beklemeye başlamış,bu olay bir ilkmiş,daha önce nenecik hiç martı görmemişmiş oralarda, tabi kedicikte görmemiş...Beklemiş,beklemiş,beklemiş hiç bir şey olmamış,çok sıkılmış...Her zaman neneciğin oturduğu yere yerleşmiş,uyuklamıya başlamış...Güzel rüyalar görmüş.



Bu arada aniden aklına martılar gelmiş,hemen camın kenarına koşmuş,yeniden beklemeye başlamış ...



Beklemiş,beklemiş,sağa dönmüş beklemiş,sola dönmüş beklemiş...




Nihayet çok sıkılmış ve acıkmış,mamasını yemeğe mutfağa gitmiş...Martılar onun gitmesini bekliyorlarmış...Hemen camın kenarına gelip,ekmekleri yemiye başlamışlar...Nenecik keyifle onları seyrediyor,buralarda deniz yok ne arıyorsunuz buralarda güzellerim benim diyormuş.




Martılar,hem ekmeklerini yiyor,hem de nenecikle konuşuyor,ona teşekkür ediyorlarmış..



O kadar neşelilermiş ki,nenecik çok sevinmiş,onları sevindiricek iyi bir şey yapabildim diye...Kediciğini kızdırmaya bile değermiş,martıların karnını doyurmak ve onları böyle mutlu görmek...




Bir yandan ekmeklerini yerken bir yandan da içeriyi gözlüyorlarmış...Kedicik geliyor mu,acaba nerelerdedir,diye...


Kanat çırparak,neneyle ve birbirleriyle şakalaşarak ekmeklerini bitirmişler...

Pencere önünde son bir defa uçuşarak neneye veda etmişler...Belki yarın yine geliriz der gibiymişler...


Hava yavaş yavaş kararmıya başlamış,karnıcığını doyuran,tuvaletini yapan kedicik,koşa koşa gelmiş,hemen penceredeki yerini almış...
Başlamış beklemeye...


Ne gelen var ne giden...Aaaaa!Bir de ne görsün,hani nerde ekmekler,bir tane bile yok!Küsmüş kendine,biraz daha beklesem nolurdu sanki diye...Nenecik oturduğu yerden seslenmiş,gel benim canımın içi demiş...Sen orada dursaydın martılar gelip o ekmekleri yiyemezlerdi,bu gece aç kalıp aç karnına uykuya yatarlardı,şimdi karınları tok ve keyifleri yerinde...Sana teşekkür ettiler,onları rahatsız etmediğin için ve sevgilerini ilettiler...Kedicikte çok mutlu olmuş...Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...Gökten üç elmadan fazla düştü...Masalı okuyanlara...Afiyet olsun...




Sunday, December 12, 2010

PROVA SONRASI YÜRÜYÜŞ



Perşembe günü provadan çıktım yani CKM den, Bağdat Caddesine doğru yürüyüşüme başladım.İki üç adım atmıştım ki sol tarafımda birden bire bir martı gördüm.Bulunduğum yerin denizle hiç ilgisi yok,hemen çantadan Ciciki çıkardım,hem konuşup hem fotoğraf çekmiye başladım.Zavallı diye içimden geçirdim,denizlerimizde balık kalmadı,gelip geçenin çok olduğu bu çıkmazda mama arıyor garibim...Benimle konuşurken gözü hep karşı taraftaydı,başımı çevirince bir martıyla daha karşılaştım,bir ona bir ona baktım,bana kolaylık olsun der gibi,konuştuğum martım,arkadaşının olduğu tarafa geçmez mi?

İkisini bir karede görmek ne güzel oldu anlatamam,ne arıyorlar buralarda,kim ilgileniyor bu güzellerle derken,hemen yandaki kafeyi gördüm.Biraz sonra genç bir adam elinde ekmeklerle çıkıp duvarın üstüne sıra sıra dizdi ekmekleri,martılar kibarca beklediler,ekmeklere saldırmadılar,demekki alışmışlar o şekilde beslenmeye üstelik çok ta aç değiller...Nasıl mutlu oldum,anlatamam...



İşte,çınarları da o gün çektim,Bağdat Caddesinden Ethemefendiye girip yürüyüşüme devam ettim...Her yer çeşit çeşit kuş doluydu,bahçeler ve cadde bile...Hepsinin fotoğraflarını çektim,o gün yine çok keyifli bir yürüyüş yaptım...


Minicik serçeleri görebilmeniz için fotoğrafı büyütmeniz lazım,ne yiyorlardı çözemedim,açıkçası o miniklerin yiyebilecekleri mamaları seçebilmek için masaldaki dev olmak lazım...



Ya bu kargacık,trafiğe,yanından geçen insanlara aldırış etmeden,babasının bahçesinde gezinir gibi,kaldırımda dolaşıp kırıntıları ,ağaçlardan düşen tohumların ayak altında ezilen kırıntılarını yiyordu...

Bu güvercin apartmanın araba girişinde tek başına sağlık ve güzellik yürüyüşüne çıkmışcasına keyifli ve rahattı.Etrafına bakına bakına güzelliğinden emin bir şekilde gururla yürüyordu...





Bu iki arkadaşta,caddede ve kaldırımda dolaşıyorlardı,aslında buraları bizim,sizin ne işiniz var ,der gibiydiler...O kadar rahattılar ki ...



Yolumun sonuna kadar biraz daha fotoğraf çektim,yine ağaçlar ve kuşlar...Derken bizim evin önüne geldim,bizi bahçemizin (on dört katlı üç apartmanın olduğu çok büyük bir bahçe)sakinlerinden bir kapıda karşıladı.Bacaklarıma sürünür,konuşur ve kolay kolay bırakmaz beni...



Gördüğünüz gibi,tekirlerin en güzelinden tombiş bir kız,bir de sevecen,bir de konuşkan,anlatılır gibi değil,görmek lazım...Eğer yakalıyabilirsem,birimizle cilveleşirken videoya çekicem,bakalım nasıl olacak,becerebilir miyim acaba?
Ne dersiniz,denemeye değer değil mi?Yeni maceralarda buluşmak üzere...