Sunday, July 31, 2011

GÖRMEDEN GEÇEMEDİM

Böyle gördüğünüz zaman hemen hemen bitmiş,eli yüzü düzgün bir site dersiniz.Toki konutları olduğunu öğrenince aferin,işte ne güzel,derli toplu bir site dersiniz.

Egede olduğunu öğrenince,allaha allah niye hiç yeşillik yok, diye sorarsınız kendi kendinize.

İlk görüşte ben de sizin gibi sordum aynı soruyu kendime gidip geldikçe bu yolu,çeşitli fotoğraflarını çektik Cicikle...

Burası neresi mi,hemen söyliyelim.Milas Bodrum yolunun Didim sapağı.Her üç yere de epeyce uzak,şöyle ki Bodrum ve Milasa,hemen hemen iki saat(yürüyerek değil,hızla giden bir otomobille)Didime bir saat.Tabi bu söylediğim rakkamlar kesin değil aşağı yukarı,bana sorarsanız burası dağ başı,çevrede deniz yok,zeytinlik yok,yerleşim yeri yok,yeşillik yok.Yani Ege bölgesi için yok denicek kadar az...

Fotoğraflara bakmıya devam edelim,böyle bir yerde site niye yapılır,aklınıza gelenleri yazarsanız sevinirim.Benim aklıma gelenleri sizinle paylaşmak istiyorum.

Ya bu arsa çok önemli birinindir,ona para kazandırmak için Toki bu işe sıvanmıştır.

Ya yakın bir zamanda burada bir yerleşim yeri,hatta cami,okul,AVM.yapılacaktır.Burası hazırlığın başlangıcıdır.


Ya da çok yakın,ya da biraz uzak bir yerlerde,binlerce yıllık zeytinler parçalanıp sökülerek yapılan yol çalışmalarında bir metal,bir maden,bir gaz ne bileyim bir şey bulunmuştur.Ona hazırlık olsun,işçiler alamazlar ama,belki üst düzey memurlar,mühendisler filan alabilirler,diye düşünülmüştür.

Tüm kentlerimiz,sitelerin çevresindeki gecekondulara alıştı,ya da alıştırıldı,işçiler de buraya geldikleri zaman çevreye gece kondularıyla yerleşirler.Üstelik daha yeşil,daha elverişli yer seçebilirler,sitenin burnunun dibi olmasın diye.


Aslında buradan biraz uzaklaşınca çevre yemyeşil,bütün Ege gibi.İstedikleri kadar Zeytinleri ve diğer ağaçları,yollara bellere kurban etsinler,yine de ülkemiz yemyeşil...


Arnavutluğa gittiğim zaman,oraların zeytinlerini,ağaçlarını,iğdelerini kıskandığımı yazmıştım ya,seneler sonra Egeye gidince kıskançlığım geçti.Ama kıskançlığımın ölçüsünden çok daha fazla bir ölçüde kızgınlığım başladı,yapılan kıyımlardan dolayı...


Çekimden döndüğümden beri,bu fotoğrafları koyup,bu yazıyı yazmak istiyordum.Her şeyin bir zamanı varmış,rahmetli nenecim(ananem)öyle söylerdi,çok doğru bir söz.Bugün bu sıcakta ne yapabilirim diye düşünürken,birden bire aklıma geldi.

Benim sıraladığım nedenlerden başka, aklınıza bir şeyler gelirse ve benimle paylaşırsanız çok sevinirim,sevgili arkadaşlarım.Biraz komplo teorisi gibi bir yazı oldu ama,görmeden geçemezdim,dağ başındaki bu siteyi...

Tuesday, July 26, 2011

OTUZ ÜÇ DERECE SICAKLIKTA KISA BİR YÜRÜYÜŞ

Fotoğrafları dün gece koydum,saat ikiye geliyordu,bırakıp yattım.Yazı bugüne kaldı,akşamüstü altıyı biraz geçe,Kikiriği yatağımda,güzellik uykusunda bırakıp Cicikle sokağa attık kendimizi...Aman allahım hala ne sıcak!

Buna benzer kimbilir kaç tane yazı vardır bu blogda,baştan söylemeliyim,sıkılıyorsanız bırakın okumayı,şöyle bir fotoğraflara bakıp,gülün geçin bizimki yine saçmalamış diye...

İlk gözümüze ilişen apartman girişinde,birbirinden ayrı yerleşmiş,sıcaktan yayılmış iki kedicik, benim her zamanki sokak çocuğu arkadaşlarımdan...

Ooooh,keyfe bakın,yine de kafalar kalkıyor ve her zamanki gibi poz veriliyor.Bayılıyorum kediciklerin bu mankenlik özelliklerine,ille de güzelliklerini gözler önüne serecekler...

İkisini bir kareye sığdırabildi Cicik,teşekkürler benim sevgili yol arkadaşım...


Kadıköyümüzün güvercinleri,kargaları,serçeleri hatta martıları ayak altında dolaşmıya bayılırlar ve de hiç bir şeyden,hiç kimseden korkmazlar.


Yolumun üstünde Kriton Curi Parkı vardı,serindir diye hemen daldım,bol ağaçlı, bol gölgeli,bol kuşlu,bol kedili,bol çocuklu,bol çiçekli bir park...Bu sene iki küçük havuzuna fıskiye koymuşlar,çok yakışmış.Her akşam üstü gelebilirim...


Sarmaşıkların arasına saklanmıya çalışan,belkide sıcaktan kaçan bir kedicik var,görebilir misiniz,bilemiyorum,önemli de değil,yürüyüş yolu ve bitkiler de çok güzel nasılsa,bu yol böylece tüm parkı dolaşıyor...Yolunuz düşerse uğrayın,düşmezse de düşürün bence...



Bu havuzda kaplumbağalar var,onlarda bu sene gelmişler,yerleşmişler havuza,mutlu bir şekilde tembel tembel dolaşıyorlar,tembel olamazlar çünkü hiç durmuyorlar,hep yüzüyorlar,yakalamak öyle zor ki...Neyse Cicik yakaladı ama güneşin pırıltıları ve ağaçların yeşili gökyüzünün maviliği derken onları görebilmek pek zor...


Nasıl ışıl ışıl ışıldıyor havuz,başından ayrılmak istemiyor insan,yürüyüşe çıktım,belki de iki yüz elli gram eksilir tartı olamaz mı?Hadi devam,yürü bakalım annecik...



Bir tanede karacık,bu senenin bebeği galiba,pek ufak tefek,pek tatlı,pek cilveli,yürüyüşünü görseniz bayılırsınız,kırım kırım kırıtıyor...



Yürüyordum,birden dur dedi Cicik,dur bakalım,şu geçitin ikiyanındaki güzelim çiçekleri görmeden geçemem,söz dinleyip durdum,iyiki de durmuşum,çiçekler çok güzel,her kısa geçitin iki yanında varlar,şirin şirin gülüyorlar sanki...


Bu başka bir yavrucuk,tam kapkara değil, bu da bi güzel poz verdi,kafası patilerinin arasındaydı,benim öpücük sesimi duyunca kaldırıp kafayı bana baktı
ve şöyle bir yerleşti.Sorarım size bu poz vermek değil de nedir?


Parktan çıkmak üzereyim,biraz büyük ve havalı bir karacık beni uğurluyor,seviyoruz seni,yine gel diyor sanki...


Yola devam,şunun güzelliğine bakın,rengarenk komik bir surat,sanki komedyen dalga geçer gibi bakıyor Ciciğe...Binlerce kedi fotoğrafı çeksem,hiç biri birbirine benzemez diyor Cicik kulağıma,kediciğe duyurmadan...



Biz bir anneyiz,rengimiz çok değişik,koyu somon gibi...Burası yıkık dökük,iki katlı bir ev,cadde kenarında satılık,yandaki emlakçıya sordum yedi yüz elli bin dedi,ben de ona oha dedim.Ağzımdan çıktı sonra utandım ama yapılıcak bir şey yok çıktı bir kere,yeri içinmiş efendim şaşırmış bu insanlar,olacak şey değil!Ben bebeklerin sadece birini biliyorum,daha evvel görüntülemiştik,belki hatırlarsınız.Belki de hepsini görmüşümdür,hepsi birbirne benziyor olabilir...Bebekler büyüdü çoktan ama annecik hala onlara bakıyror orada...



Bakın ev gerçekten bir harabe,kimbilir fareler nasıl sarmıştır her yerini,neresini tutsanız elinizde kalıcak gibi.Ben yine de çok seviyorum,param olsa ve cesaretim olsa alır,düzeltir oturur o küçük bahçesini ve çatı balkonunu çiçek ve ağaç cenneti yapardım...Her geliş gidişte durur bakarım oraya,en sonunda emlakçı çocuk ne yapıyorsunuz diye sordu da fiyatını öyle öğrendim,belki de beni deli zannetmiştir...Durup öylece seyrettiğimden ötürü,kimbilir kaç kere gördü ben bakarken...


Yürüyüş bitti bizim bahçeye geldim,bizimkilerden biri komşu bahçeye geçmiye çalışıyor,galiba bir arkadaşı var orada.





Bizim bahçemiz kedicikler için cennet gibidir,herkes sever ve şımartır...Arada sevmeyenler de var doğal olarak...Sevenler ağırlıklarını koydukları için hiç bir şey yapamıyorlar sadece homur homur homurdanıyorlar,yok efendim mundarmış,yok efendim eteklerine sürünüyorlarmış,gülüp geçiyoruz.Kedigiller kadar temiz başka yaratık var mı bilmiyorum ben,her dakika yalanıp yıkanırlar,biz bile o kadar sık yıkanmıyoruz.Önde görünen kül renklimiz var ya o muhteşem bir şey,güzelliğini biliyor,kral ya da kraliçe gibi gururlu yürüyor,bakışı da öyle...Kesinlikle sıradan değil!

Bir başkası,dedim ya biz çok şanslıyız,yığınla kedi arkadaşımız var,her sene çoğalıyorlar,bir kısmı evlere konuk oluyor,bir kısmı bahçede,çok soğuklarda uygun köşeler hazırlanıyor,mamaları suları istedikleri kadar,hatta daha bile çok,bazı konukları da ağırlıyorlar...


Belki de bıktınız kedilerden ama bıkmayın,daha kimbilir benden neler duyacaksınız kediler hakkında...


Baksanıza bıkılırmı şu güzellerden,her biri ayrı tatlı ve güzel...


Bu sonuncu,yani ortalıkta görebildiklerimin sonuncusu,yoksa kediciklerimiz daha fazla...Öpücük sesine bile yüz vermedi,derin bir düşünce alemine dalmış gitmiş.Hiç bir şey ilgilendirmiyor onu, istifini bile bozmadı...


Evden çıkarken balkon kapısını kapatıyorum,kuşlar için atlayıverir diye korkuyorum,altıncı kattayız,şakası yok kuşlar da ayrılmıyor buralardan,vasistaslar hep açık martı besliyemiyorum ben Didimden döndüm baktım ki beni ve ekmeklerimi unutmuşlar.Kışa kadar ara verdim,Kikirik için çok tehlikeli onların pencereye gelmeleri...Kapı açılır açılmaz kendini hemen balkona atıp uyku pozuna girdi, öptüm okşadım yüz vermedi...

Ben de gittim,soyunup dökünüp duş yapıp,rahatlayıp,akşam yemeğine kadar dinlenmek üzere Kikiriğin karşısındaki iskemleye kuruldum.O da lutfedip,kafayı kaldırıp bana baktı azıcık dinlen sonra kucağına gelicem der gibiydi bakışı...Saatlerdir yoksun,bu kadar ayrılık yeter,ne yapalım peki canikom dedim,bi öpücük yolladım...

Wednesday, July 20, 2011

BAŞLIKSIZ YAZININ ADI SANI YOK

Sıkılıyorum,çok sıkılıyorum,çoookkk!Çok sıcak,dışarıya çıkıp yürüyüş yapıcak kadar kahraman değilim galiba...Bir de benim güzel kızlarım,çocukmuşum gibi ,neredeyse dakika başı,çıkma sakın,bugün çok sıcak olucakmış,diye başımın etini yiyorlar...Aslında ben öyle pek laf dinleyen biri değilimdir,itiraf etmeliyim ki,bu sıcaklardan ben de tırsmış durumdayım...Evde bir tek bu balkon,azıcık serinmiş gibi yapıyor.Aslında niyeti beni kandırmak,tek başına kalmayı sevmiyor.Tek başına da sayılmaz,benim tembel Kikiriğim,genellikle orada iskemle üzerinde kıvrılıp,önene dönene uyuyor.Ya da uyku taklidi yapıyor,ne zaman yanına girsem,kafayı kaldırmadan,gözünün ucuyla bana bakıp,ne yaptığımı kestirmeye çalışıyor.


Nereye bakıyor bu Kikirik diyebilirsiniz,hatta merak edebilirsiniz.Önce bende çok merak ettim,sonra gözlerime inanamadım,görünmeyecek kadar küçük,küçücük bir böcek duvara yapışmış,öylece duruyor,bizimki de kımıldamadan,büyük bir ciddiyetle ona bakıyor.Eyvah şimdi sıçrayıp böceğin yakasına yapışıcak dedim,hayır hiç istifini bozmadan uzun bir süre seyretti sıkılmadan ben sıkıldım ve ayrılıp yine balkona çıktım...Neden o balkona yapıştım derseniz,evin sözüm ona en serince yeri çünkü...Salon güney batıda ben perde sevmem,o yüzden perde makyajı yapmış,pencereyi tam kapatmıyan,komikliklerim var...Yani salonda oturmak eşittir orta çağ işkencesi,onun dışında iki yatak odası var,oralarda oturamam afakanlar basar,gece yarısından çok sonra yatağa giren bir insanın,gündüz vakti yatak odasında ne işi olabilir,sorarım size?Arka balkonda oturabilirdim ama çok dar ve çiçekler var,hepsinide çok seviyorum,çekirdekten yetiştirdiğim limonlarım var,daha ufacıklar,olsun büyürler onlar,bir tanesi büyüdü,bahçede yerini aldı bile...
Birde zaman zaman gördüğünüz bu çiçeğim var,Antalyadan getirdim,yıllarca evvel,ara sıra çok güzel bir çiçek açar,ismine Şerif Yıldızı diyordu,arkadaşlarım,latince ismini bilmiyoruz...Bu sene pıtrak gibi gonca verdi,üst üste açılmaya başladı goncalar ve balkon durulamaz hale geldi.Önce anlıyamadım,iğrenç bir koku dayanılır gibi değil,sonradan hatırladım arkadaşlar söylemişti ben bahçeden alırken,çok kötü kokar diye...O kadar güzel ki bence o koku kendini düşmanlardan koruma yolu onun,bazı güzel bitkilerde zehirlidir ya korunmak için...




Şu güzelliğe bir bakın,leopar derisi gibi sarılı kahverengili,sert ve kuvvetli,alımlı,al benili bir çiçek...Neticede balkon iptal,kaldık öndeki küçücük balkona,pancurlar biraz koruyor ama sıcak dayanılır gibi değil,çalışmıyorum bu ara sokağa çıkamıyorum işin güzel tarafı başka hiç bir şey de yapmak istemiyorum.Ne resim yapasım var,ne takı yapasım var ne anı yazasım var...Üstelikte ben boş oturabilen insanlardan değilim,ev içinde ordan oraya gidip gelip,anlamsız işlevsiz dolanıp duruyorum.Yar bana bir iş bir eylence,bir prova,bir çekim medet...Hay hak yar bana bir eylence...


Wednesday, July 6, 2011

SIRADAN BR GÜN SÜRPRİZLİ BİR GÜNE DÖNÜŞÜR MÜ?

Bu sabah erken kalkamadım,dün temizlik vardı yorulmuşum,üstelik çok geç yatmıştım yine...Toparlanıp yaza hazırlanmış balkonumda kahvaltımı yaptım,aşağıdaki güzel manzaranın eşliğinde... Kahvaltıdan sonra,giyindim ve eczaneye gittim,raporumdaki bir ilaç alınacaktı.Eczacı sistemin yine değiştiğini ,doktorun reçete gibi yazıp imzalayıp damgaladığı raporun geçersiz olduğunu,bilgisayar çıktısının Mecidiyeköydeki büyük kliniğimizde imzalanması gerektiğini söyledi.Çok sıkıcı bir iş,ucuz bir ilaçtı,parayla alıp eve döndüm.Bahariyedeki bizim küçük kliniğe telefon ettim,eski raporu onlara verebileceğimi,onların hallediceklerini,benim sonradan,Mecidiyeköyden alabileceğimi söylediler.böylece bir kere gitmekle işi halledebileceğimi öğrendim.Büyük bir keyifle feysi açtım,bakınırken gördüm, bu akşam Kadıköy Fenerbahçe Parkında konser var.Haberini arkadaşım,tiyatro oyuncusu,yazar ve Erenköy Gönüllüleri Derneğinin Itri hoca öğrencisi olan Nurcan Elver vermişti...Bir taşla iki ku vurup,öğleden sonra kliniğe ordan da konsere gitmiye karar verdim.



Akşamüstü saat dört buçukta klinikte işimi halledip,Saray mahallebicisine gidip,her zamanki kazandibimi yiyip dışarıya çıktım.Saat beş,konser sekiz buçukta ne yapılır?Bahariyeden yavaş yavaş Fenerbahçeye yürünür,yorulunursa bir yerlerde dinlenilir ,kararı aldım ve Cicik elimde yürümeye başladım.İlk fotoğraf,gelene geçene aldırmadan kaldırımda uyuyan sokak köpeği arkadaşımdı,kimbilir kaç kere fotoğrafını çekmişimdir... Umarım görmekten bıkmadınız...



Ara sokaklardan birine daldım,bir de ne görim dersini?Bin dokuz yüz elli sekizden altmışa kadar oturduğumuz evin önündeyim,karşımızda çok tatlı bir aile oturuyordu,milli bayramlarımız bir dini bayramlarımız ayrıydı,birbirimize özel günlerde,evde yapılan tatlılar,değişik yemekler gider gelirdi,camlarımız karşılıklıydı,hep selamlaşır,konuşulurdu...

Aşağıdaki harap ev onların,altı yedi eylül olaylarından sonra Yunanistana gittiklerini duymuştum.Kadıköy,Moda,Mühürdar,Altıyol çevresi bu evlerle doludur,hiç bir şey yapılamaz ve kaderlerine terkedilir.O güzelim ahşap evler,çoğunlukla kendi kendilerine yıkılıp giderler,içlerinde yaşam olmazsa ,bir ses bir nefes olmazsa ,yaşıyamaz ölürler yavaş yavaş...





Bu apartman bizim ki değil,o üç katlıydı biz en üstte oturuyorduk,böylece pencerelerimiz karşılıklı geliyordu...Seksenlerde yıkılıp yerine bu sevimsiz ve balkonsuz şey yapılmış...Görünce üzüldüm doğrusu...




Cicik bu güzeli yakalayınca keyfim yerine geldi...Yürüyüşe devam ettim,Hasırcıbaşı sokağa geldim.



Bin dokuz yüz altmış ve altmış üç yılları arasında da Emek apartmanının çatı katında,sağdaki dairede oturuyorduk,babam emekli olup o daireyi almıştı,onlar oturmaya devam etti.Ben Yılmaz Arslancanla evlenip Taksimde bir bodruma taşındım.



Komiklik olsun diye kapının üstündeki ismi de fotoğrafladı CiCİK... Emekli ikramiyesiyle ,Emek apartmanı




Kurbağalı dereye doğru yolumuza devam ederken bu güzel kıza rastladık,bir oyunbaz ki sormayın,etrafımda fır döndü,kaç kare çektik,o inatçı biz inatçı...



Nihayet yakaladık,şu yüzdeki renklerin güzelliğine bakın,nasıl da aksi aksi bakıyor,yakaladınız beni diye...
Dudaklarımdan çıkan kocaman bir öpücük sesiyle yanından ayrıldık...





Üstte kurbağalıdere köprüsünün sağ tarafı ,altta sol tarafı görülüyor.Buradan denize kayıkla açılır balık tutar,afiyetle yerdik, biraz açılınca deniz de balıklar da tertemiz mis gibiydi,o yıllarda...



Ara sokaklarda yürüyüşe devam,daha yorulmadık,ne kadarcık yol yürüdük ki zaten.



Bu karacık ta ne şirin değil mi?Bütün sokak onun sanki,salına salına yürüyor...



Ara sokaklarda karşınıza ne çıkıcak bilemezsiniz,bakın aniden temmuz ayında hala mor salkımın çiçeğini görebildik.Eski ve yeni bir aradadır bu sokaklarda...





Gül ve kedicik ne yakışmışlar biribirlerine,ikisi de mutlu...
Onları baş başa bırakıp yola devam diyoruz,Cicikte ben de bu gezintiden çok mutluyuz..
Ne iyi ettik te yürüdük diyoruz keyifle...



Kendimizi güneş alçalırken yine deniz kıyısında buluverdik,Kalamışa doğru yola devam...

İstanbul çok güzel,Kadıköy başka türlü güzel,yeşili bol,insanları rahat yaşamaktan güler yüzlü...Oksijenle beslenen bir rahatlıkları var...







Sahilden Kalamışa doğru,vapur kalkmıyor ama,büyük bir yat limanı var artık...
Fenerbahçeye doğru yürürken sağ tarafınız deniz,sol tarafınız yemyeşil,park ve apartmanların,evlerin bahçeleri,her yer yemyeşil...Artık yorulduk mu diye konuşurken birden göz alıcı bir park göründü,hemen o tarafa yürümiye başladık Cicikle...Gerçekten de cıvıl cıvıl bir parkmış,hemen oturduk...







Dondurma,evet dondurma,dinlenirken bu sıcakta yenicek en güzel şey,sizce de öyle değil mi?Dondurmayı beklerken boş durmayıp Kalamış Parktan kareler görüntüledik...



Dondurma gelince nasıl iştahla bakmışsam,çocuk,teyzeciğim fotoğrafınızı çekim mi ister misiniz,dedi...Cicik döktürmüş yine değil mi?Bu yaşta o kadar yol ve o kadar yorgunlukla,canlı mı canlı bir nene çıkmış ortaya...




Yollara düşmeden önce bir tuvalete gideyim dedim.Hiç bir parkta olmayan bir şeyle karşılaştım.Genelde tek ve alaturka tuvalet vardır parklarda,benim gibi bacağından yana sıkıntısı olanlar için o tuvaletler bir işkencedir.Temiz de olsalar,kokudan giremezsiniz,burnunuzun içi acır,kokunun keskinliğinden,nefes alamazsınız...Burada iki ayrı tuvalet,bizimki alafranga,pırıl pırıl bir temizlik,mis gibi bir koku,dışarda şık giyimli genç bir kız,güzel mi güzel ve belli ki kültürlü,masasında bir kitap.Neredeyse kendimi rüyada zannedicektim...Kaç kere teşekkür ettim allah bilir, neden her parkta böyle olmaz ki rahat rahat girebilelim,biz yaşlılar,bacağında problemi olanlar,çocuklar üzülerek söylüyorum,camilerimizde de aynı durum vardır,ille alaturka ve bakan olmasına rağmen,leş gibi ve iğrenç kokulu...




Parkta yaşamaktan mutlu bir kedi arkaşım daha,nasıl da yayılmışız keyifle,buraları benim mülküm şekerim ,der gibi bir bakış gözlerinde...




Az ötesinde kuşlar, kimsenin kimseyi rahatsız ettiği yok,herkes kendi keyfinde...




İzinle çekilen fotoğraflar,ya iki delikanlı,ya güzel bir kız ve yakışıklı bir delikanlı ya da iki güzel kız,hiç bilemiyeceğim galiba...Çok güzel koşup oynuyorlardı,görmeden geçemedik...



Uzunca bir süre oynamalarını seyrettik,sonra geç kalmamak için yola koyulduk...


Caddeye çıkınca ilk gözümüze ilişen dev asa bir Manolya ve pıtrak gibi açan mis kokulu çiçekleri oldu...Bütün dönemeç kokuyla mest olmuştu sanki... Kadıköyde öyle çok Manolya var ki şaşar kalırsınız...



Evvet,geldik Kalamış yat limanına...Ne kadar çok tekne var,yani ne kadar çok zengin var ülkemizde,kesinlikle kıskanıyor değilim...Öte yandan,üç kuruş paralarla geçinmeye çalışan emekliler,iş bulaıyan üniversite mezunları,tayini bir türlü çıkmayan öğretmenler ve saymakla bitmeyen yoksullluklar...Bu tekne direklerini görünce ilk onlar geldi aklıma...



Güneş artık batma konumuna geliyor,manzara giderek güzelleşiyor...Ne iyi ettik Cicikle bu yolu yaparak...Uzun yıllardır uğramadığım,neredeyse unuttuğum yerlerden geçiyor,gidiyoruz yine güzel yerlere...


Giriş kapısı dışında tüm sahil demir parmaklıkla ayrılmış,bir çeşit yasak bölge...Ne oluuuur, ne olmazzz..Biz güvencemize bakalım...




Günbatımının rengi ve ışıltısı azıcıkda olsa görülüyor,öyle güzeldi ki!







Yine sağ tarafım deniz,sol tarafım yemyeşil,sanki her yer park...Bu arada Fenerbahçeye doğru epey yol aldık,hemen hemen gelmek üzereyiz.Güneş de iyice yaklaştı denize, daldım dalıyorum diyor...




Yelken direklerinin sudaki yansımaları...










Güneşin yansımaları en güzelleri...O artık batmak üzere ve bizde bu büyük yat limanından çıkmak üzereyiz.Yavaş yavaş geliyoruz Fenerbahçe parkına,saat artık sekize yaklaşıyor...






Parktayız,saat hala sekize geliyor,bizi parkın yüzlerce yıllık ağaçları karşılıyor...

Herbiri birbirinden eski,her biri birbirinden güzel ağaçlar...
Herbiri sanki her geleni selamlıyor...







Küçük bir köy meydanı gibi bir alan,iskemleler dizilmiş,korodaki arkadaşlar anı fotoğrafı çektirmek için toplanıyorlar,bu yaz ilk konserleri doğal olarak heyecanlılar,sanatla ilgili her konuda başı çeken daima heyecandır...Heyecan, olmazsa olmazıdır sanatın...






Seyirciler yavaş yavaş gelmiye başladılar,güneşimiz artık battı,bahçenin ışıkları yandı,veee konser başladı...



Çok güzel bir konser dinledik,koro mükemmeldi,seçilen makamlar ve eserler,çok çok iyiydi...Uzun süredir böyle keyifli bir gece geçirmemiştim.(çalıştığım geceler dışında)

Konser bitti dağılmaya başladık,tabi önce öpüşüp koklaşmalar,tebrikler,teşekkürler,görüşelimler...Nurcan ,nasıl gidiceksin dedi,parkın dışında taksi durağı var,sorun değil dedim ayrıldık...Durakta ne taksi ne bir insan,yürümiye başladım,biraz ilerde Fenerbahçe ordu evi var,orada bir taksi durağı daha var,ben ki kilometrelerce yol yürümüşüm orası mı zor gelicek bana, bir hayli yürümüştüm arkamdan Aylaaaa diye bir ses geldi,Nurcan ve kardeşleri,orada taksi göremeyince tahmin etmişler(Nurcanın babası da subaydı)gelip beni aldılar tıkış tıkış kahkaha kıyamet ve mutlu mesut yola devam ettik...İşte sıradan başlıyan ama,uzun yollarıyla,deniziyle,güneşin batışı ve güzelim parklarla ve de nefis bir dondurma,şahane bir konserle,güzel arkadaşlarla,çok güzel biten bir gece...Daha iyisi can sağlığı, öyle değil mi ama?