Saturday, January 29, 2011

SEÇMEK YA DA SEÇMEMEK

Kaç gün oldu yeni yazı yazmıyalı,tembellikten zannetmeyin...Bir seçim yapmam gerektiği zaman daima böyle bir karar aşaması geçiriyorum...Bazen çok kısadır bu,ben bile farkına varmam, bazen de uzar da uzar,kolay kolay çıkmaz o karar beynimden ve yüreğimden...İşte bu günlerde o aşamaları yaşıyorum...Biliyorsunuz evde hapis gibiyim,geçen cumartesi sokağa çıktım,hikayesini okudunuz,o gece ve ertesi günü yine acım tavana vurdu ,o arada bir arkadaşım ziyarete gelip yukardaki güzelim zambakları getirdi.Bizim evin sıcağı onları üzmesin diye balkona koydum.Hayatlarından çok memnunlar,uçuşan martılarımı ,güvercinlerimi,kargalarımı ve bulutlarımı seyrediyorlar...

Üç sene beklettikten sonra yeniden açan sevgili orkidemin ,ikinci çiçeği de açma hazırlığına başladı...Bana kalırsa evde ne çok sıkıldığımı,üzüldüğümü biliyor ve beni şımartmıya çalışıyor...Çarşamba provaya gittim,benim sahnem oyunun finalinde,oturup prova yapan arkadaşlarımı seyrettim,başladığımız günlerden ne kadar farklıydı,nasıl kaptırdım kendimi,anlatamam,soluksuz seyrettim,kıpırdamadan...Benim çalışmama sıra gelince iskemleden kalkamadım neredeyse,o kadar süre hareketsiz kalmamam lazımdı...Neticede ben prova yapamadım,bir arkadaşımız benim yerime çıkıp provanın aksamamasını sağladı...Eve döndüm,düşünmeye başladım...Perşembe sabahı kalktığımda,ikinci çiçekte açmıştı,öptüm sevdim,okşadım...Sevgi buydu işte,benim mutlu olmam için alel acele açmıştı çiçeğini...Seviyordu beni orkidem...Ben de tiyatroyu ve oyunu seviyordum...Yine düşünmeye başladım...

O gün bende Perihan vardı,bazı yapamadığım işlere yardımcı oluyor,iki senedir.Ondan önce her işimi kendim yapardım,güzel kızlarım kıyameti kopartıp,artık olmazlanıp,her işi sen yapamazsın diyip,elimi ağzımı bir güzel bağladılar...Neyse,çiçekleri düzeltirken kolu çarptı ve orkidenin çiçeği kırılıp yere düştü...O da çiçek severdir,nasıl üzüldü anlatamam size...Hemen bir bardağa iyi su koyduk içine de çiçeğimizi oturttuk,aklınızda olsun orkideniz varsa musluk suyu değil,iyi su vericeksiniz...Onun yapısına daha uygunmuş...
Öğlen yemeğimizi yerken,çiçeğimizi de ortamıza aldık ona bakarak yedik yemeğimizi...Kendi seçimi değildi,bizim masamızı süslemek,kendi dalında çok mutluydu...Ama bardakta durduğu için de üzülüp bize kızmadı...Tersine masamıza şeref verdi,keyifle yememizi sağladı...


Beni sevdiğini göstermek için cuma günü de bardakta canlı ve görkemli duruyordu karşımda...Kendi seçimi olmadığı halde...Cuma günü öğlen birde provamız vardı,ben gelirim demiştim,birden bire beynimde ve yüreğimde ziller çalmıya başladı,orkideye baktım,düşündüm,taşındım ve utandım...Oyunu,rolümü,tiyatroyu çok sevdiğim için egoistlik yapıyordum,hem kendimi,daha çok ta tiyatroyu ve oyunu riske sokuyordum.Ne hakkım var dedim.Biraz daha düşünüp kararımı verdim.Oynamıyacaktım,zamanlama uygundu,bu kararı alabilirdim. Oyun istenen güne yetişirdi...
Tuncay bana bırakmıştı seçimi,ben bir türlü karar veremiyordum...Nihayet önce Tuncayı,
arkadan Ali Yaylıyı(yönetmenimiz)arayıp kararımı söyledim,bana kalırsa rahatladılar ikiside, senin sağlığın bizim için çok daha önemli ,dediler... Bu kararıma neden olanlara gelince,bir kere eskisi gibi değiliz,her zaman aynı salonda oynamıyoruz,her sahnenin girişi,çıkışı çok farklı,merdivenler,daracık yerlerden iniş çıkışlar,hatta bazı kulislerde tuvalet yokluğu...Artı kesinlikle turne yapılması gerekiyor,otobüsle,uçakla,gidilecek,biçimli biçimsiz yolculuklar yapılacak,ya tam sahneme sıra geldiğinde oynıyamıyacak kadar kötü olursam,ya oyunu aksatırsam,nasıl güvenebilirim,kendime güvenim sonsuz,başarırım dedim mi elimden gelenin en iyisini yapabilmeye çalışırım...Ama bu ödem gibi,saçma sapan bir takım aksiliklerden kaynaklanan,bacak ve kalça sorunu,ne zaman nasıl olacağına ben karar veremiyorum...Onların keyfine uymak zorundayım,daha kötü olmayıp,bir an evvel iyileşmek için...Bizler vücudumuzu çok iyi bilir ve tanırız,rahatsızlıklarını bize söylerler,iç organlarımız bile,yani neredeyse...Ama bu sefer benimkiler sinyal vermiyor,pat diye çok iyiyim,pat diye canım acıyor,şu iskemle de oturuyorum,bu iskemleyi beyenmiyor,on dakika fazla oturuyorum kızıyor,on dakika fazla yürüyorum yine kızıyor,yatmıyorum kızıyor,çok yatıyorum yine kızıyor...Neyse biz kavga dövüş anlaşıyoruz..Ama kendi seçimim olmasına, rağmen bu oyunda oynayamadığım için çok ama çok üzülüyorum...Bir an evvel iyileşip çalışmak istiyorum...Ekimde elli sene oluyor tiyatroya başlamam,haziranda elli yıl ouyor sinema maceralarım...Doyamadım daha çalışmaya,çalışmadan duramıyorum ben...Neyse içimi dökünce biraz rahatladım...Oyun başlasın beraberce gider seyrederiz ...UMARIM


Sunday, January 23, 2011

KISACIK

Dün ,sokağa çıkabildim nihayet Qunegondumla, çoook büyük bir işyapıp,altı katı!asansörle indim...Gözümü korkutan dış kapıya gelebilmek için ineceğim altı basamak vardı...İnanır mısınız,boşuna korkuyormuşum,yumuşak bir iniş yapıp,hatta sokağa çıkıp,ön koltuğa yığıldım...Caddebostana,deniz kenarına yürüyüşe gitmek üzere yolculuğumuz başladı...Daha Ethemefendi Caddesine gelemeden,trafik gözümüzü korkuttu,öğleden sonra böyleyse,dönüş,yani akşam üstü kimbilir nasıl olurdu...Yol yakınken vazcayıp bizim buralarda olan Koziye gidelim,alış veriş işini de halleder,yemek te yer döneriz,dedim.Kızıma da çok mantıklı geldi...Hemen yakında olmamıza rağmen yarım saatten fazla sürdü geri dönüşümüz,akıllılık etmişiz açıkçası bu tarafa dönmekle...Önce geç kalmış bir öğlen yemeği yedik Çiçek Izgarada ,isim tanıdık geldi bana,sonradan hatırladım,eskiden pek çok semtte şubesi olan temiz ve lezzetli ızgaralar yapan bir firmaydı...Yemekten sonra alt kata Migrosa giderken Pelitin önünden geçtik,daha doğrusu geçemedik,hemen içeriye girdik...Günlerdir hastane ve ev muhabbetinden nasıl bunalmışsam,ilaç gibi geldi bana...Bin kere çektiğim fotoğrafları çekmekten kurtulmuş olmanın keyfiyle,saçmaladık Cicikle...

Derken benim güzelim,masa üstündeki sahte çiçekten bir detay çekti...


Detaylara bayılır,biliyorsunuz...Net olmadı diye homurdandı ama(benim Cicik çok amatör çünkü)ben yine de buraya koydum...Bence çok güzel ...



Bu arada ben dururmuyum hiç,Ciciğin kılıfından bir detay da benden...


Bu daaa fırın sütlaçımın yenmekte oluşundan doğan küçük ve aptal bir detay...Çok güzel vakit geçirdik,saçma sapan, konuşup gülüştük,kahkahlarımız Koziyi çınlattı...Benim sesimle arkadaşlarım dalga geçerler zaten,sen Kadıköyden seslen,biz Taksimden duyarız,diye...
Migrosa da uğrayıp,benim sevgili bisküvilerimden,vs.den alıp eve döndük,çıktığımızda hava kararmıştı,uzunca bir süre dışarda kalmıştım yani...İlk çıkış için güzeldi,bundan sonraki çıkış,provaya gidiş olacak pazartesi günü...çok heyecanlıyım,ilk defa gibi...Zaten bizim mesleğimizdeki bu aşırı heyecan beni çok cezbedip ayakta tutuyor...Dünyanın en mutlu insanıyım,her şeye rağmen!

Thursday, January 20, 2011

ADINI MUTLULUK MU KOYDUK


Dün gece yine iyileşemiyeceğim kabusundan ve can sıkıntısından,yüz bininci kez oturduğum yerden,içeriyi ve dışarıyı pencereden gördüğüm şekliyle görüntüledim.Saat üç filandı artık yatmalıyım diyip,bir güzel ağrıyan yerlerime,ağrı ve ödem giderici kremlerimi sürüp,kalsiyumumu içip yattım.Aklımı ağrıdan ayıramadığım için kitap okuyamıyorum bu aralar yatakta sudokulara devam,sonunda uyumuşum... Sabah yine acıyla kalktım,ekmek arası hazırladım, inatla koltukdeğneğini bırakıp bastonla dolaşarak kahvemi yaptım ve salona taşıdım.O kahveyi içişimi görmeliydiniz.Yüzümde güller açtı sanki,kahvaltıdan sonra rutin ,işlemler,ilaçlar,Cumhuriyet okumalar,bilgisayarı açıp bakmalar filan güzeldi.Qunegondumla bir telefon görüşmesi sonucu,birden bire önce koltuk değneğini sonra bastonu bıraktım ve yürüdüm.Adım adım,yürümesini yeni öğrenen bir çocuk gibi...Veeee aynı bir çocuk gibi büyük bir mutluluk hissettim.Sık sık ayağa kalkıp yürüdüm ve pencereden baktım,evet gelişini yakalayıp,kapıyı açıp,bir tanemi ayakta karşıladım.Gözleri ışıldadı güzelimin,benim için dünyalara değerdi işte o ışıltı...Daha sonra bir arkadaşım mis gibi kokan zambaklar getirdi,mutluluk devam...Her sokağa çıkışımda mutlaka bir tatlı yerim,çoook uzun zamandır çıkmıyorum sanki sokağa,tatlı yemeği öyle bir özlemişim ki,söyleyiverdim.Canım benim acilen, bitter puding yapıverdi bana,mutluluk hala devam,onu perşembe toplantısına uğurlayıp, kapıya kadar geçirdim günlerdir ilk defa,mutluluk devam...Tuncay arayıp oyunla ilgili çok güzel bir havadis verdi,altta kalmadım ben de ona pazartesi,çok büyük bir ihtimalle provaya gidebileceğimi söyledim,o da çok mutlu oldu...Prova saatini sorunca, bana ne dedi biliyor musunuz?Ben gelir seni alırım dedi,mutluluk artarak devam... Benim güzel martılarım bugün beni hiç yalnız bırakmadılar,gidip gelip pencereden selam verdiler...Sabah çok erken saatlerde deniz kenarından geliyorlar,akşam olunca yavaş yavaş toplanıp yine denize dönüyorlar...Onları bu sefer yakalıyabildim zannediyorum,fotoğraflar küçükken göremiyorum.Yazı bitipte onları büyültebilince göreceğim,umarım doğru fotoğrafları koymuşumdur.Onların bu fotoğraflarını çekebilince de çok mutlu oldum...



Birinden biri gösteriyordur toplanmalarını diye üç fotoğraf koydum...Sığırcıklar çok güzel toplanırlar ama martılar büyük oldukları için çok farklı görünüyor toplanmaları,beni gerçekten mutlu ediyor bu arkadaşlıkları,birliktelikleri,uyumları...Aralarında bazen kargalar oluyor,onlarla da gayet uyum içindeler...Bir de bizi düşünün,hele bu aralar,neredeyse birbirimizin gözünü oyacağız,biraz doğadan ders alsak ya...



Neyse bugün yalnızca mutluluktan söz edecektim...Yine konuma dönüyorum,mutlu olmak aslında ne kadar kolaymış,ufacıkbir şeyden de mutlu olabilliyoruz...Bir şeyin kıymetini bilebilmek için kayıp etmemiz gerekmiyor aslında.Çoğu zaman farkında değiliz,ne kadar kıymetli şeylere sahibiz,Bu akşam yatıyorum,yarın sabah gençliğimden beri arkadaşlarımın hep söylediği Polyanna olarak ,neşeyle mutlu bir şekilde, ağzımda bir türkü keyifle kalkıyorum yataktan...


Gece oldu artık,birazdan Fatmagülün suçu ne 'yi seyredeceğim,pencereden karşıdaki çiçekçi güzelime iyi geceler diye el salladım.Hala çalışıyor,ne çalışkandır bizim İstanbulumuzun çiçekçileri ve nasıl da her zaman güler yüzlü ve mutludurlar...Mutluluk nedir diye düşündüm,belki de bizim bazı duygulara verdiğimiz bir isimdir sadece...Ama dünyanın en güzel duygularından biri bence... Mutluluk koymuşuz bu güzel duyguların adını...




Tuesday, January 18, 2011

HAYATI Bİ KOŞU YAŞAMAK

Hiiiç görmediğiniz bir fotoğrafı görmek eminim sizi çook şaşırtmıştır.Hiiiç şaşırmayın,sabah yataktan kalkıp salona geldiğimde ilk gördüğüm manzaradır kendileri ...

Biraz oturup yol yorgunluğumu atınca,TV.açılıp müzik başlatılıyor,sakin sakin oturmam gerekiyor ama içim dans edebilir...O yüzden en çılgın müzik kanalı açıktır.Arada bir dizi ya da alt yazılı film izlemek için çıkılır,sonra hemen vakit kaybetmeden yine müziğe dönülür...

Bu arada bir fincan kahve ve ekmek arasıyla kahvaltı yapılırken gazetemiz okunur.(kahvaltı hazırlamak çok yorucu ve acılı oluyor,çabucak yapıp hemen yiyip,ilaçlara başlamak gerekiyor)


Bilgisayar açılıyor,önce qunegonda,sonra ACAya,benim ANNECİKe,postalara bakılıp,feyse geçilip orada kalınıyor.Sonrası artık keyfime kalmış,araştırırmıyım,soruştururmuyum,aklıma takılana mı giderim,biri bir şey yazmıştır,onun derinine mi inerim,bi lin mez...


Bu arada,sırf bilmecesi uğruna Hürriyet alınıyor,şöyle bir göz atılıp,bilmeceler,sudokular,sıkıldıkça bırakılarak,fakat acaip bir alışkanlıkla boş kare bırakmamacasına yaparak devam edip gidiyor,gün boyu...


Masanın dağınıklığına bakın,rezil oldum...Oyun kartları bile var,pasyans ve benzeri fallar oyalıyor insanı,devamlı kalkmamak için her şey elimin altında,bana sökmüyor ama böylesi,pencereden dışarıya bakmak,kuşlara ekmek doğramak,tuvalete gitmek,yatak odası,ACAnın odası, balkonlar yerinde duruyormu acaba düşüncesi ile bir bahane bulunup kalkılıyor.Ya çiçeklerim,orkidenin goncaları büyüyor mu,her biri ne alemde, anne bizi bu gün sevmedi, derler mi ,diyip kalkmak için gördüğünüz gibi çeşitli bahaneler bulunuyor evel allah...

İlaçların düzgün alınması mı,her fırsatta(bu ilaç acı)bittere yumulması mı bilemiyorum ama bana çok iyi gelen bir şeyler var bu günlerde...Şimdiye kadar söylemediğim,sırlarım var çabuk iyileşmemi sağlıyan...Bunlardan kimseye, sakın ola kimseye bahsetmeyin tamam mı ?Birincisi ve en önemlisi benim güzel kızım,her gün yanı başımda,yazıları gibi konuşması da esprilidir,ölüyü diriltir dedikleri cinsten,ilaçlardan çok daha iyi geliyor,inanın bana...Tirandaki kızım,oralardan moral enjekte ediyor,sen nelerin altından kalktın,bu da bir şey mi,diye...Ya blogtaki hastane maceraları her sabah kahkahalarla okuyup,kilolarca pirzola yiyorum...Ya bu iş bitene kadar yüz bin kilo olursam...Ben evde tembel tembel otururken arkadaşlarım provalarda,oyun çıkmak üzere...Oyun hakkında hiç bir şey söylemiyorum,önce Tuncay söylemeli bence...Herhalde yakında haberini alırsınız,çok güzel gelişmeler var.Bugün Tuncayın verdiği havadisler yüzümü güldürdü...


İnanın çalışmak,olağan üstü bir şey,neredeyse bir günde iyileştim diyebilirim.İnsan beyni her şeyin altından kalkılabilecek bir formül üretiyor,kullanmasını biliyorsanız...Ben bunu yılların deneyimiyle biliyorum...Bugün çok berbatım derseniz gerçekten bütün gününüz berbat geçiyor.Sabah uyanıp,oram ağrıyor,buram ağrıyor demeyip,bu gün nereye gitsem,ne yapsam,hangi koşturmaca içinde olsam,derseniz akşamın nasıl geldiğini bilemeden ,günü bir dolu yaşıyarak bitirirsiniz...Hay allah yine kocakarı nasihatı gibi oldu...Sözüm ona sizi eylendirecektim bugün,neyse artık başka bahara...Yarından sonra,bahçeye çıkmayı ve hava almayı düşünüyorum,arkası sokaklarımdır,bakalım ne zaman atıcam kendimi yine bir koşu sokaklara,caddelere,elimde CİCİK le...Beni özlemişlerdir sokak arkadaşlarım...Asıl Kikirik özlemiştir,bu aralar annesi ve kız kardeşiyle birlikte ...Onu çoook özledim,gece koynumda olmadan,hiç tadı tuzu yok yatağımın..



Saturday, January 15, 2011

APAR TOPAR

Ben sizin yerinizde olsam,ooooh kış ortasında tatil keyfi yapıyor annecik,derim.Ama iş bildiğiniz gibi değil,MR.çekiminden sonra iğne yapılması gerekti,kalçamdaki ödem vs. için.İğneler bitti,bende bittim.İki kalçamda da anlamsız şişlikler oldu,sağ tarafa bir ahtapot geldi oturdu.Bir kolu belime uzanırken diğer kolu omuzuma doğru,öteki bacağımdan ayağımın topuğuna kadar uzandı,kısa olan kollarda boş durmayıp oradan oraya yürüyüp durdu .


Sonunda salı günü gece yarısı qunegondum beni aldığı gibi gerçekten apar topar hastaneye götürdü...Aynı tatil köyündeki gibi bileklikler takıp,sizi süslüyorlar,ayrıca damar yolu açıp bir süste oraya yakışır diyorlar...Bu arada gördüğünüz gibi hem acım var,hem hareket edemiyorum,yüzümden düşen bin parça oluyor...Sizin anlıyacağınız mutsuz bir kocakarı...Yalan yanlış ve sahte bir gülücüğü zor başarmış,Ciciğe mahcup olmamak için...


Sonradan benim tatlı kızım bilgisayarımı getirdide,yirmidört saat gazetelerin sudoku ve bilumum saçma sapan bilmecelerini çözmekten kurtuldum.


Yatağın baş ucundan bir detay,bu düğmelerle baş ucu ayak ucu yatıyor,kalkıyor,sizi rahat ettirmek için elinden geleni yapıyor...Yine de eğer acınız varsa hiç bir şey kar etmiyor.Ben bu yaştan sonra acıya çok dayanıksız olduğumu öğrendim,ya da bacağım kırıldığı zaman ameliyat oluncaya kadar geçen dört günde öyle acı çektimki artık hiç dayanamıyorum...


Dün sabah viziteye geldiklerinde eve gidebileceğimi,ilaçlarıma devam etmemi ve bir süre dikkatli olmamı söylediler,Ne kadar mutluyum değil mi?İşte bu gülüş yürekten ve son derece içten gerçek bir gülüş..



Sonunda akşam üstü nihayet evimdeyim,Ciciğin pillerinin şarjı bittiği için eski bir ev fotoğrafı koydum,affola...Hepinize sağlıklı,keyifli,neşeli günler diliyorum,kendinize dikkat edin.Benim gibi hep acele,hep koşarcasına,telaş kıyamet olmayın ki düşüp te başınızı derde sokmayın...Eh,bu kadar kocakarı nasihatı yeter...



Saturday, January 8, 2011

BAŞIBOŞ FOTOĞRAFLAR VE LAF'I GÜZAF

Bu fotoğrafı daha evvel gördüyseniz,şimdi görmezden gelin...Eskiden yazılanların hepsine bakmıya çok üşendim.Zaten canım sıkkın,neden mi? Gece bile herkes sokakta bendeniz evdeyim...
MR çektirmiştim,bel kemiğimdeki ağrılar için,eski yeni düşmelerden kaynaklanan,ufak tefek arızalar varmış(ödem gibi),acaip ağrı yapıyor.dolayısiyle bir süre ev hapsindeyim.Ağrılar geçici katlanıyorum,ama ev hapsi katlanılır nesne değil.Ben koçum, öyle sessiz sakin duramıyorum,hep dürtükleyen bir şeyler var ama ben kibar kibar,oturup yatmak durumundayım.Nereye saldıracağımı bilemiyorum .

Yeni bir şeyler görüp,inceleyemediğime göre eski defterleri(pardon)eski fotoğrafları karıştırdım...Ona değmiş,buna değmemiş diyip bir kaç fotoğraf koydum...Umalım ki görmediklerinizden olsun...



Herhalde benden başka hiç kimse bu kadar kötü bir fotoğrafını ortaya çıkarmaz,şu kolun iğrençliğine bakın,sanki yüz bin kiloyum...


Bir sokak arkadaşı ve gölgem bu fotoğrafları çok seviyorum,ne sevecen ve meraklı bir bakış değil mi?O anlamsız üçgenimsi şey sol dizim,kareye nasıl burnunu sokmuş anlamadım doğrusu...

Geldik yine martılı fotoğraflara ,ama ondan evvel,eskilerden bir yemek ve sofrada bilgisayar muhabbeti fotoğrafı...


Bunlar yeni dün çekildi,ikisi de hafif karanlık bir öğle sonu fotoğrafı...
Sizi bu kadar sıkmak bence yeter,bakalım bir daha ne zaman ve nasıl bir saçmalık yazacağım,bu aralar benim kusuruma bakmayın,ev hapsinde ne yaptığını bilmez haldeyim...



Zannetmeyin ki yalnızca kendimi düşünüyorum,devamlı evde ve yatakta olanlar,daha suçunun ne olduğunu bile bilmeden iki seneye yaklaşan bir zaman içerisinde hapiste olanlar,yazarlar,çizerler,doktorlar,askerler,gazeteciler,kısaca gerçekten dürüst ve kültürlü,aklı başında kimseler...Hepsinin yerine de kuduruyorum ben ev hapsinde...Hepsinin sıkıntısı içimde,içim daralıyor...İçimmmm daralıyor..



Keyifli bir tatilde yaptığım bir karalama,son satırları hafifletir belki..


Sunday, January 2, 2011

YENİ BİR YILA GİRERKEN

İki bin on senesinin son günü,gök yüzü ışıl ışıl,martılar oradan oraya koşturup duruyorlar...Cicik sadece birini yakalayabildi...Karlı olması gerekirdi diye düşündüğümüz bir günde,kedicik güneş banyosu yapıyor,hafiften kestirerek...


Hediyelerin bir kısmı,ağaç altındaki yerlerini almışlar,öteki arkadaşlarını bekliyorlar...


Gökyüzü akşam üstü havasına bürünmeye başladı,martılar,güvercinler,kuytulara girdiler galiba,uçuşlar hemen hemen bitti gibi...


Torunumun sen bernarı koridordaki yerini almış,kim gelicek kim gidicek bakarak oluyor...


Kikiriğin ikizi paketleri kontrol ediyor ve ne kadar uslu bir çocuk olduğunu sergiliyor...Günlerdir ağaçtan sarkan cazip oyuncakların hiç birine oynamak için pati atıp zarar vermedi..


Anne ve kızı son hazırlıkları denetliyorlar,benim elimde Cicik çok çalışıyoruz...Kızlar,koşuşturup sofrayı hazırlıyorlar,fırında tombiş bir hindimiz var,bana sıra gelinceye kadar bin kere pişerim,sıcak sıcak arz'ı endam ederim sofraya diyor..



Artık minicik bir tabak bile sığmaz bu sofraya dedik,Cicik ve öteki fotoğraf makineleri hadi sıra bize geldi dediler ve çalışmaya başladılar...



Bu sırada ağacın altı,eski bir deyimle, istiap haddini aşmış gemi gibi olmuştu bile...Yemeğin yenmesini, saatin on iki olmasını,sarılıp öpüşülmesini ve nihayet sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı sanki.


Tombiş hindimiz,bacak bacak üstüne atmış,değişik mamalarla göbeciğini şişirmiş bir durumda boşaltılmış masanın orta yerine kurulup,temiz tabak ve çatal bıçakların gelmesini bekledi...Çabuk olun beni soğutmayın,çokk kızarım diye de homurdanıyordu...


Tok karnına yapılacak en güzel şey Tangram dedik ve gülüşe,itişe kakışa beceri yarışına girdik...Sonra da kanepe ve koltuklara yayılıp,kediciklerle beraber AVATAR'ı seyrettik.Sinemadaki görkemi yoktur,ikinci defa seyretmek de sıkar dedik ama sonuna kadar büyük bir keyif aldık,sanki ilk defa seyrediyormuş gibi...Film bitince birbirimizi çok uzun süredir görmemişiz gibi konuşmaya öyle bir kaptırdık ki sabah oldu,birden bir ses yükseldi :Eeeeee, biz hiç oyun oynamadık bu sene...Yapılacak bir şey yoktu artık,başka bir günü oyun günü yaparız diyip derin uykulara ve güzel rüyalara balıklama atladık...