Saturday, November 24, 2012

GÖZTEPE PARKI BU SENE

Bu sene nisan ayında parkta bir değişme gördüm,Cicik fotoğraf çekelim,nooolur dedi,hadi bakalım dedim ve çekmiye başladık.Değişiklikleri yavaş yavaş gösteremiyeceğiz yazacağız.
Neden derseniz,daha önceki yıllarda cep telefonumla çekiyordum,onları bulamadım...Caddede iki ana kapısı vardı ve parkın bütün çevresinde kısa kısa zakkum ağaçları yer alıyordu.Bu aylarda yavaş yavaş çiçeklenir ve çok güzel bir çit oluştururlardı.
İlk kapıyla ikinci kapı girişi de farklıydı,ilk kapıdan merdivenleri inince çiçekler karşılardı sizi,ilerde çocuk bahçesi göz kırpardı,ben burdayım diye,ağaçların arasından...
İkinci kapıda ki iki üç basamaktan sonra sarmaşıkların sardığı bir tünelden geçip(aralarında serçecikler bıcırdaşırdı) büyük bir havuzla karşılaşırdınız,etrafı gül bahçesiydi,havuzun çevresinde yürüme yolunu renkleri ve kokularıyla şenlendirip,oraya gireni mest ederlerdi...Yan taraftan çocukların neşeli sesleri,oyuncakların gıcırtıları ve kahkahalar yükselirdi...
 Şu anda bulunmaz hint kumaşı olmasa da,eski özelliği ve güzelliği kalmasa da yine de yeşilimsi ve güzelimsi...
Yarım asırlık ağaçlar sanki kendi kaderine terk edilmiş gibi bir duyguya kapılmıştım,o zaman...
Veeee birden bire yirmi bir Kasıma geliyoruz,Duru Tiyatro,Tuncay,Tatlı Huzur ziyaretinden sonra yürüyerek Göztepeye geldim.Parkı görünce düşüp bayılıcam zannettim.
Ne giriş kalmış,ne çıkış,her yer çöp,ağaçlar susuz,sadece çimenimsiler var,ne oyuncak görünüyor,ne havuz,ne de iç açıcı başka bir şey...
içeriye girip,fotoğraf çekmeyi düşünmedik bile...Ustalar halleder bu konuyu dedik,bizimki amatörce bir kıyaslama yazısı oluyor.
Ağaçları kesmek yerine susuz bırakıp can çekiştirerek öldürüyorlar galiba,belli olmadan,gizlice,polisiye romanlardaki,zehirleyip uzun vadede öldürmeler gibi...
Savaş ya da deprem sonrası gibi şimdi güzelim parkımız...Kadıköydeki bir parka nasıl el koyabilir büyük şehir belediyesi?Ben anlamıyorum anlıyan varsa ve beni aydınlatırsa çok memnun olurum...Cahilliğime verin olur mu?Ben oyuncuyum bu işlerden anlamam,sadece yeşilin yok olmasını,çiçeklerin,bitkilerin,ağaçların ölmesini,yok olmasını ya da azaltılmasını içime sindiremiyorum.Hertaraf,asfalt yollar,beton binalarla doldu,astım bizim zamanımızda ihtiyar hastalığıydı,şimdi doğan çocukların % 65i astımlı doğuyormuş,doktorların,anketlerin yalancısıyım...
Bu mavi hortumlar nedir bilmem ama sulama hortumu olmadıkları kesin,koskoca parkı bu incecik hortumlarla asla sulayamazlar...
Her yerde acaip tahta koliler,karomsu taşlar,ne olduğu belli olmayan şeyler...
Bizlerde yırtınıyoruz Göztepe Parkımız yeşildir yeşil kalıcak diye...
Anannem çok tatlı,çok kibar,okumuş,yazmış,fransızca bilir,piyano çalar bir neneydi.Ama yeri geldimi cuk diye oturttuğu deyimleri vardı...
Benim bu halimi görseydi,atı alan çoktan  Üsküdarı geçmiş,geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğdeye,geçmişe mazi derler,der çıkardı işin içinden...Şimdi hepsi aklıma gelmiyor daha neler bulurdu bu durumu anlatıcak...
Ayaklarımın dibinde gördüğünüz  ölü yapraklar,göremediğiniz,Ciciğin üzüldüğü için gösteremediği  yanaklarımdan süzülen göz yaşlarım ...
 Burası kaldırımın hemen kenarı,ne kapı,ne baca,hale bakın!

Şimdiden inşaat alanı gibi,ne etmeli?Hiç olmazsa fikir üretmeli.yeşillikleri,içinde yaşıyan minik canlıları,cıvıldayan kuşları,kuşlar gibi cıvıldayan çocukları düşünmeli...

Fazla söze gerek yok,Cicik her şeyi gösterebildi zannediyorum...
Son söz ,bu çiçek kulübeleri yapıldı,roman güzellerinin işleri zora koşuldu,şimdi burada insanlara çiçeksiz değilsiniz buyrun,burdan istediğinizi alın götürün der gibiler...Parkta görmeseniz de olur artık...Aaaaaa!çiçek alıcak paranız mı yok,hay allah çok üzüldük,bir dahaki geçişte belki olur,o zaman alırsınız...

Wednesday, November 21, 2012

76x365 GÜNDEN BİR TAESİ

Saat kurup erkenden kalktım,güzel bir kahvaltı yaptım (bir fincan kahve, çavdarlı ekmek arası fıstık ezmesi) masa toplamak vs. gibi hizmetler gerekmiyor.Çabuk kahvaltı...Hazırlandım saat on bir de Duru  Tiyatronun önündeydim,yavaş yavaş kalabalıklaştık,gençler çoğunluktaydı,çok mutlu oldum,içim umutla doldu...
Ayşe Erbulak da benim gibi içeriye girmemiş,pencereden dinliyor,fotoğraf çekmek için makineyi hazırlıyor.Güzelimden izin aldık yani Cicikle ben ...Fotoğrafı çektikten sonra biz de Kafenin kapısına gidip Emre Kınayın bildiriyi okumasını ve konuşmaları dinledik.Bir yerde resmen kahkaha attım,yatılı öğrenciler rahatsız oluyorlarmış müzik sesinden (müzikal oyun provalarından ya da oyundan bahsediyorlar herhalde)arkadaşlardan biri  sözü kesip 'müzik gürültü değildir, dedi ses tonu dehşetti.Emre 'öyle yazmışlar,dedi.Eh yani bu laflara gülünmez mi?Toplantı bitti kalabalığın dağılmasını beklemeden ayrıldım...
Tiyatronun önünden Yoğurtçu Parka doğru yürümeye başladım,bu  ev  uzun süreden beri  satılık,param olsa alır,her odasını düzenler (kütüphane,ufacık bir galeri,sohbet ve çalışma odası yapar )artık merdivenleri devamlı inip  çıkamıyacağım içinde kapının yanındaki odayı kendime ayırır mutlu mesut yaşardım.Kahve ve sandviçler de bedava olurdu gele gidenler için...Anladığınız gibi tamamen hayal...
Tuncay Özinelin bugün yeni oyununun okuma provası vardı,ona uğradım,eski Lale sok.Şimdi Bedia Muvahhit sokağı oldu,daha önce bir yazımda söz etmiştim,yürüme yolumun üzerindeydi...Kolay gelsin ziyareti...
Tuncayın ev arkadaşı Pembe,beni daha doğrusu gelen her misafiri çok sever,Cicik fotoğraf çekicem diye tutturdu her zamanki gibi... Üstteki fotoda Pembe çok güzel,bunda da Tuncay...

Pembe ve Tuncayla vedalaşıp yürüyüşe devam ettim...Oyun,oyuncular hakkında özellikle bir şey yazmıyorum.Daha zamanı var,okuma provaları bitsin sahneye çıksınlar,izin alır Cicikle prova seyreder fotoğraf çeker size de gösteririz...
Yoğurtçuda yemyeşil gözlü kara bir kız,
yeni bebeği olmuş(dibe bakınca göreceksiniz) gencecik bir palmiye...
Kurbağalı Deremizi es geçemeyiz,
ya bu güzel bulutlar görülmez mi?
Nihayet gelmek istediğim yere geldik yürüyerek, Kalamışta TATLI HUZUR
Daha kapıdan giremeden bu güzel duvar karşıladı bizi...Ben burada Ciciği tutamıyacağım galiba,kim bilir ne fotoğraflar çekicek...
Üç beş basamak indik,
pencereden içeriye baktık,
içerden bahçeye baktık...
Aaaa,karşıda bahçe duvarında bir ayna,müthiş bir fikir nasıl bir derinlik duygusu,
her detay ayrı güzellikte Cicik,sakın bana karışma dedi ...
Saat,bahçe,çiçekler,
çiçekler,çiçekler...
Her şey özenle seçilmiş,en uygun yere konmuş bence...
Gelince indiğimiz basamaklar...
Her gazete yok,çünkü okunuyorlar,masalarda...
Tatlılar,tuzlular,diyetler...

Her köşe ayrı güzellikte...
Veee yine çiçekler...
Çiçekler...
Girişte gözümüze çarpan duvar ve masalar,
yine çiçekler...
Sürpriz köşe,sallanır koltuk ve salıncak,iştah kabartıyor,o salıncak için saç baş yolunur,hayır ben hayır ben sen ben...
Enfes bir havuçlu kek yedim,dikkatinizi çekerim,çatal bıçak da havuç rengi...

Hesap istedim,bu kutu  geldi,güzelliğe bakın,insanın içini parayla doldurası geliyor,tam hazine sandığı...
Yan bahçenin kedisi güle güle demedi ama ben dedi kabul ediyorum,öpücük sesiyle bile kafasını kaldırmadı...
Yürüyüşe devam ettik,Göztepe parkında durup fotoğraf çektik ama onlar bir sonra ki yazı içine giricek...Başlı başına bir yazı olacak,biraz sinir bozacak,biraz kızdıracak bir yazı olacak...Son fotoğraf martımız önce bizim bahçedeydi,arabaların tepesinde dururdu,sonra sokağın karşısını beyendi,önümüzdeki köy çeşmesi ile karşıdaki bahçe arasında mekik dokuyor,uçmasını bilmiyor,anneciği yok herhalde,öğrenememiş,iki üç gündür kendi kendine kanat çırpma egzersizleri yapıyor,umarım kara kış gelmeden becerir bu işi,hepimiz çok seviyoruz onu...Hepinize iyi günler,belki Tatlı Huzur da buluşur bi kahve içeriz...Sevgiler...