Kasketli bey ve torunu(belki de oğlu)karşıda ki Hakimler ve Savcılar sitesinden ,Angoranın komşusu...Bizim ahçıbaşı balık alamamış,koca tatil köyü için bu balıklar çok azmış,biri yer biri bakar ,kıyamet ondan kopar olmasın diye düşündü herhalde...Bu iş bana yaradı,birde ahtapot vardı ama o torbaya kurulmuştu,fotoğraf çektirmek için uygun değildi...Bugün öğlen yemeği yerken bir yandan da yazı yazmak istedim,üç gündür ilk defa güzel bir güneş var,yemekten sonra,güneşi kaçırmadan yürüyüşe çıkmak istiyorum.Baksanıza saat iki buçuk, zaman nasıl su gibi aktı gitti.Alt tarafı iki satır yazı,başına oturduktan sonra yazması çok kolay,kelimeler peş peşe dökülüyor parmak uçlarından,ama bak yine de ne çok zaman geçmiş...Daha el yüz yıkanılacak,giyinilecek te yürüyüşe çıkılacak.Bu kadar felsefe yeter,hadi bana eyvallah,görüşmek üzere,küçüklerin ellerinden varsa büyüklerin gözlerinden öperim...
Saturday, October 30, 2010
ZAMAN DEDİĞİMİZ NEDİR?
Kasketli bey ve torunu(belki de oğlu)karşıda ki Hakimler ve Savcılar sitesinden ,Angoranın komşusu...Bizim ahçıbaşı balık alamamış,koca tatil köyü için bu balıklar çok azmış,biri yer biri bakar ,kıyamet ondan kopar olmasın diye düşündü herhalde...Bu iş bana yaradı,birde ahtapot vardı ama o torbaya kurulmuştu,fotoğraf çektirmek için uygun değildi...Bugün öğlen yemeği yerken bir yandan da yazı yazmak istedim,üç gündür ilk defa güzel bir güneş var,yemekten sonra,güneşi kaçırmadan yürüyüşe çıkmak istiyorum.Baksanıza saat iki buçuk, zaman nasıl su gibi aktı gitti.Alt tarafı iki satır yazı,başına oturduktan sonra yazması çok kolay,kelimeler peş peşe dökülüyor parmak uçlarından,ama bak yine de ne çok zaman geçmiş...Daha el yüz yıkanılacak,giyinilecek te yürüyüşe çıkılacak.Bu kadar felsefe yeter,hadi bana eyvallah,görüşmek üzere,küçüklerin ellerinden varsa büyüklerin gözlerinden öperim...
Monday, October 25, 2010
GÜNLÜĞÜMSÜLERDE SON NOKTA
Akşam güneşin batmasına yakın,yine bir hoşluk yapıp,Urlaya gitmeye karar verdi Sibel,iki arkadaşınıda alıp kızlar ordusu olarak yola koyulduk,yolda ne kadar gülüp eylendiğimizi tahmin edersiniz...
Geçen sefer gittiğimiz Kosrakiye gittik yine, çünkü bu akşam Esin ve Semih 'in programı vardı,kaçıramazdık tabi ki...Birer kadeh rakı içtik,mezeler yine çok güzeldi,balıktı kalamardı derken ,patlıyasıya yedik...
Arkadaşlarımızın repertuarı çok zengin,eskiler yeniler,rumcalar,italyanca,ingilizce ne isterseniz,türküler ve klasik türk müziği de cabası...
Karşılıklı oturup,müzik rakı ve yemek keyfi yaptık dans edenleri seyrettik,alkışlamaktan avuçlarımızı patlattık,alkışımız azdı bile o kadar iyiydiler çünkü, Yeşil Nil gurubumuz...Ayrıca bir sürpriz de yaşadım...
Aşağıda görüldüğü gibi Kosrakinin sahibi çok kibar bir bey,beni dansa davet etti,uzun süredir böyle dans etmemiştim,laf aramızda bayıldım ve çok mutlu oldum...
Esinle Semih de insanı mutlu etmek için ,yaratılmış gibiler doğrusu...
İkisini de tanıdığım için çok memnunum...
O kadar keyifle çalıp söylüyorlar ve o kadar yürekten davranıyorlar ki muhteşemler...
Biliyorum bana çok güleceksiniz,gülün tabi ki yapabileceğim bir şey yok
Bu iki gök yüzü fotoğrafı Kosrakiye gelmeden önceydi,sıralarını şaşırmışım, onları koyup,bunlarında zamanı gelince silerim dedim.Fakat!Öncekileri yukarıya çekerken sildim ve bunları da ne yaptımsa silemedim... Böylece bu anlamsız yerde kalakaldılar...

Hiç değilse güneşin batışı ve bulutlar çok güzel,beni affedin bu şaşkınlığım için olur mu?
Gece geç vakit döndük,yine kahkahalar eşliğinde Angoraya ve yataklarımıza...Ertesi sabaha bırakmayıp bavulumu geceden hazırladım ilk defa, sabaha kalmasın,vaktimi güzel şeylere ayırabileyim diye,ben hep son dakikada yaparım genellikle ...
Hiç lobi yokmuş gibi davranmışım,son gün farkettim,hiç olmazsa bir köşesinden tanıtmak isterim size...Küçük bir kütüphanesi de var ve ayrıca bölgeyi tanıtan çeşitli dergiler,turistik broşürler de orta sehpalarının üzerinde yerlerini almışlar...Pencerelerinden bahçe ve ağaçlar,çiçekler görünüyorlar...

Kahvaltıdan sonra her günkü yürüyüşüme çıktım,yine cicikle başbaşa fotoğraflar çektik,çok fotoğraf birikti ,onları herhalde çeşitli albümler haline getirmem gerekecek...Yüzlerce çekiyorsun,bir kaç tane ,eh bu olabilir belki ,diyebiliyorsun ama sonuçta yine yığınla fotoğraf birikiyor...
Ben hiç birine kıyamadığım için silemiyorum da şimdilik...

Evlerin arasındaki bu yollardan,bu çiçeklerden ayrılmak o kadar zor ki...İstanbulda ki evimi kiralarken de bahçesi olsun,balkonu olsun,üst katlarda olsun,önüm açığımsı olsun diye tutturdum,istediğim gibi oldu evet,ama yine de böylesini görünce ne kdar yetersiz kalıyor anlatamam...Biliyorum benim ki aslında küstahlık,gençken bodrum da da oturdum,çatıda da hem de balkonu bile olmayan ama bu yaşta doyamıyorum ben çiçeklere,ağaçlara,kedilere,köpeklere,kurda kuşa...Hep içiçe olmak istiyorum...
Başka bir gün de size oturduğum evin baçesini tanıtırım...Baharı beklesem mi acaba, Erguvanlar açınca çekmeliyim fotoğrafları ya da hem şimdi,hem de baharda yapmalıyım tanıtımı...
Böylece iki yazı konusu da çıkar,bir taşla iki kuş...
Şu göletin ve ufacık olmasına rağmen insana keyif veren şu şelalenin güzelliğine bakın...Beni anlıyorsunuz değil mi buraları bırakmak ne kadar zor...

Benim için bir ilk daha, Angoranın bahçesindeki zeytin ağaçlarından,zeytin topladım,öğleden sonra...Çok güzel bir duygu tanrıların ağacından tanrıların meyvesini toplamak...

Bu iki gök yüzü fotoğrafı Kosrakiye gelmeden önceydi,sıralarını şaşırmışım, onları koyup,bunlarında zamanı gelince silerim dedim.Fakat!Öncekileri yukarıya çekerken sildim ve bunları da ne yaptımsa silemedim... Böylece bu anlamsız yerde kalakaldılar...
Hiç değilse güneşin batışı ve bulutlar çok güzel,beni affedin bu şaşkınlığım için olur mu?
Gece geç vakit döndük,yine kahkahalar eşliğinde Angoraya ve yataklarımıza...Ertesi sabaha bırakmayıp bavulumu geceden hazırladım ilk defa, sabaha kalmasın,vaktimi güzel şeylere ayırabileyim diye,ben hep son dakikada yaparım genellikle ...
Hiç lobi yokmuş gibi davranmışım,son gün farkettim,hiç olmazsa bir köşesinden tanıtmak isterim size...Küçük bir kütüphanesi de var ve ayrıca bölgeyi tanıtan çeşitli dergiler,turistik broşürler de orta sehpalarının üzerinde yerlerini almışlar...Pencerelerinden bahçe ve ağaçlar,çiçekler görünüyorlar...
Kahvaltıdan sonra her günkü yürüyüşüme çıktım,yine cicikle başbaşa fotoğraflar çektik,çok fotoğraf birikti ,onları herhalde çeşitli albümler haline getirmem gerekecek...Yüzlerce çekiyorsun,bir kaç tane ,eh bu olabilir belki ,diyebiliyorsun ama sonuçta yine yığınla fotoğraf birikiyor...
Ben hiç birine kıyamadığım için silemiyorum da şimdilik...
Evlerin arasındaki bu yollardan,bu çiçeklerden ayrılmak o kadar zor ki...İstanbulda ki evimi kiralarken de bahçesi olsun,balkonu olsun,üst katlarda olsun,önüm açığımsı olsun diye tutturdum,istediğim gibi oldu evet,ama yine de böylesini görünce ne kdar yetersiz kalıyor anlatamam...Biliyorum benim ki aslında küstahlık,gençken bodrum da da oturdum,çatıda da hem de balkonu bile olmayan ama bu yaşta doyamıyorum ben çiçeklere,ağaçlara,kedilere,köpeklere,kurda kuşa...Hep içiçe olmak istiyorum...
Başka bir gün de size oturduğum evin baçesini tanıtırım...Baharı beklesem mi acaba, Erguvanlar açınca çekmeliyim fotoğrafları ya da hem şimdi,hem de baharda yapmalıyım tanıtımı...
Böylece iki yazı konusu da çıkar,bir taşla iki kuş...
Benim için bir ilk daha, Angoranın bahçesindeki zeytin ağaçlarından,zeytin topladım,öğleden sonra...Çok güzel bir duygu tanrıların ağacından tanrıların meyvesini toplamak...
Anneciğin gidiş saati geldi,Sibelciğim götürecek beni hava alanına ama usulen burada Angora ya ve Sibele veda ediyorum...Dolu dolu yaşanmış on iki gün...Benim için çok kıymetli bu günler...Ah,unutmadan söylemeliyim,hani benim İstanbulda bir türlü çalamadığım ve burada gördüğüm mor çiçekli,sarmaşık ağaç vardı ya,Sibelciğim,bahçıvana rica etmiş,bana toprağa ekili olarak küçük bir dal hediye ettiler...Dünyayı verseler bu kadar sevinemezdim...Günlük gibi yazamadığım günlüğümsüm bitti...Benden bu kadar...Hepinizi çok seviyorum...
Wednesday, October 20, 2010
BEŞİ ATLA ALTIYA GEL !
Birde hemen her cins kuş ,kedi,köpek,paçalı tavuk,paçalı horoz,tavuslar ve diğerleri...
Ya o boncuklar,yollarda taşların arasında,testilerin üstünde,kabartmalarda,çiçeklerde,hiç kimseye,hiç bir şeye nazar deymez,deyemez,nazarın ödü patlar,haksızmıyım sizce...




Nereye bakacağımı tamamen şaşırmış vaziyetteyim,hediyelik bir şeyler almak istedim,bu kadar çok olunca,inanın seçemedim.


Şu bıcırıkların güzelliğine bakın,o kadar tatlılar ki...Bütün mekan onların,özgürce dolaşıyorlar,istedikleri her yerde...

Böyle bir yerde demli güzel çaylar içilmez mi?Bittabi ki içilir,bizler de gitmeden evvel çaylarımızı içip,sohbet ediyoruz...
Boncuk ustası,yerine gelince,ona uğramadan yapamadık.O ufacık yerde bir ocak var onun başında taşları ısıtıp,şekil veriyor,renkli taşları yanyana getirip,harikalar yaratıyor.Elindeki palaz zayıf doğmuş,büyükleri yaşamasın böyle diyip,öldürmeye çalışmışlar,ellerinden zor kurtarmış ustamız...Yoluk yoluk ama yaşıyor,ustanın bebeği gibi o iş yaparken kucağında sıcacık oturuyormuş...Şanslı da diyebilirsiniz,yaşadıklarından sonra şanssızda ...Bakış açısına bağlı galiba...

Artık kullanılmayan bir arabanın tekerlek aksamı,tavus kuşlarının ,paçalı tavukların,güvercinlerin dekoru olmuş...

Çıkışta kurumuş dallardan isabetli bir seçimle yapılmış,kadın heykeli bizi uğurladı,bunu saymayız gene gelin,şimdi güle güle gidin, dedi...

Biz de yola koyulduk,hava kapalıydı,benim beyaz bulutlarım çoğalmıştı,gezimiz daha bitmemişti...Eh bugün pazar tadını çıkartmak lazım...
Nereye bakacağımı tamamen şaşırmış vaziyetteyim,hediyelik bir şeyler almak istedim,bu kadar çok olunca,inanın seçemedim.
Şu bıcırıkların güzelliğine bakın,o kadar tatlılar ki...Bütün mekan onların,özgürce dolaşıyorlar,istedikleri her yerde...
Böyle bir yerde demli güzel çaylar içilmez mi?Bittabi ki içilir,bizler de gitmeden evvel çaylarımızı içip,sohbet ediyoruz...
Boncuk ustası,yerine gelince,ona uğramadan yapamadık.O ufacık yerde bir ocak var onun başında taşları ısıtıp,şekil veriyor,renkli taşları yanyana getirip,harikalar yaratıyor.Elindeki palaz zayıf doğmuş,büyükleri yaşamasın böyle diyip,öldürmeye çalışmışlar,ellerinden zor kurtarmış ustamız...Yoluk yoluk ama yaşıyor,ustanın bebeği gibi o iş yaparken kucağında sıcacık oturuyormuş...Şanslı da diyebilirsiniz,yaşadıklarından sonra şanssızda ...Bakış açısına bağlı galiba...
Artık kullanılmayan bir arabanın tekerlek aksamı,tavus kuşlarının ,paçalı tavukların,güvercinlerin dekoru olmuş...
Çıkışta kurumuş dallardan isabetli bir seçimle yapılmış,kadın heykeli bizi uğurladı,bunu saymayız gene gelin,şimdi güle güle gidin, dedi...
Biz de yola koyulduk,hava kapalıydı,benim beyaz bulutlarım çoğalmıştı,gezimiz daha bitmemişti...Eh bugün pazar tadını çıkartmak lazım...
Monday, October 18, 2010
DÖRDÜNCÜ GÜN (çooook sonra)
Öğleden sonra(yine böyle başladım,çünkü her zaman öğlen yemeğinden sonra Angoranın dışına çıkıyoruz)Ürkmezin yakınlarındaki bir çiftliği gezdik.
Girişte yeni ekilmiş bebecik bir begonvil gördüm,ne özelliği var diyebilirsiniz,benden size izin...Minicik begonvilde pıtrak gibi çiçek açmıştı,hem de sezon sonunda...
Hemen girişte birbirinden güzel ve görkemli bekçiler,yandaki evde bembeyaz bir keçi kardeş,aslında hayvanat bahçesindekiler gibi demir parmaklıklar vardı ama,ben oralara EV demeyi seçtim...
Keçi kardeşin kapısı açıkmış,bizi görünce dışarı çıkıp,bir merhaba dedi.

Çayırlığa doğru giderken bir midilli ve çok şeker iki at gördüm.

Cicik Sibelciğimdeydi,fırsatı hiç kaçırmadı,acilen beni görüntüledi...
Benden kaçar mı,tabiki kaçmaz,netice aşağıda...

Aşağıda çiftlik evinin görünüşü,benim cicikle ve amatör bile olamayan çekimlerimle yine de ne güzel bir yer olduğu belli, değil mi?

Burası su kuşları için yapılmış bir mekan,ya da bana öyle geldi,bastonum yanımda yorgun gezginler gibiyim...İnanmayın,gezdikçe daha dinç, daha keyifli ve daha genç hissediyorum kendimi...
Aynı havuz başka bir açıdan,sanki birazdan bir fok çıkıp gelivericek gibi...
Ağacı kesmeyip,etrafına mini bar yapılmış,ben çok beyendim,siz ne dersiniz bu işe?
Çiftliği gezdiren arkadaş sayesinde,ikimiz birlikteyiz,yanımızda iyi bir dost...Bu işe cicikte çok sevindi,ya beni çekiyor,Sibelin elinde ya da Sibeli çekiyor benim elimde...
Ördek kardeşlerin havuzu,keçi kaçtı bir ara havuzun etrafında dört döndü,kimse yakalayamadı,görülecek şeydi,kahkahalarla seyrettik.Arkadaşımız kan ter içinde kaldı...Sonuçta havuzun başından ayrılabildi...
Beyaz filimiz ne güzel ,tıpkı romandaki çocukluğumuzun beyaz fili...Çok mutlu oldum onu görünce,hiç aklıma gelmezdi,bir fil heykelinin beni bu denli mutlu kılacağı...

Bu ve aşağıdaki fotoğraf,geçen sene yanan orman arazisi,yol kenarına yeni dikim yapmamışlar,her yerde tabelalar var,ibret olsun diyeymiş...Yeni ağaçlar dikilmiş ama hepsi daha bebecik,yıllar yıllar geçicek ki eski görkemli ormanlar olabilsinler...
Buraları gördükçe içim acıdı,hele bir de bazı yerlere, dağa taşa beton siteler yapmışlar,yazlık adı altında...İnanın acımak çok az kalıyor,içimiz parçalanıyor adeta...Yapanlar bunu nasıl algılamıyor ya da tınlamıyor,anlamam imkansız...
Akşamüstü Selçuğa gittik.Limandan ve çevresinden fotoğraflar çektik,
kalesini gezdik,kale içine girmedik,başka bir güne bıraktık.
Selçuğun girişi sayılabilir,önümüzde balıkçı barınağı...Sağımızda Selçuk kalesi...

Çayırlığa doğru giderken bir midilli ve çok şeker iki at gördüm.
Benden kaçar mı,tabiki kaçmaz,netice aşağıda...
Aşağıda çiftlik evinin görünüşü,benim cicikle ve amatör bile olamayan çekimlerimle yine de ne güzel bir yer olduğu belli, değil mi?
Bu ve aşağıdaki fotoğraf,geçen sene yanan orman arazisi,yol kenarına yeni dikim yapmamışlar,her yerde tabelalar var,ibret olsun diyeymiş...Yeni ağaçlar dikilmiş ama hepsi daha bebecik,yıllar yıllar geçicek ki eski görkemli ormanlar olabilsinler...
Buraları gördükçe içim acıdı,hele bir de bazı yerlere, dağa taşa beton siteler yapmışlar,yazlık adı altında...İnanın acımak çok az kalıyor,içimiz parçalanıyor adeta...Yapanlar bunu nasıl algılamıyor ya da tınlamıyor,anlamam imkansız...
kalesini gezdik,kale içine girmedik,başka bir güne bıraktık.
Burcun önündeyim,birazdan içeriye gireceğim.
Sibel de burcun tepesine çıktı,ben ciyak ciyak,dikkatli ol,yeter artık in hadi insene...Oradan kale içini ve beni çekti cicikle...
Bu fotoğraf da benden,orda oturulup,çekirdek yenmiş,afedersiniz çitlenmiş,bu tarif sanki daha yerinde oldu galiba...Bir de küçümencik ağacımız var,iki arada bir derede büyümeye çalışıyor...

Burca çıkan merdiven başında bir meraklı nene,merdiveni göze alamıyor ama bakmadan da edemiyor...

Balıkçı barınağına iyi akşamlar diyip,yola koyuluyoruz,güneşi batırmaya Teosa gidiyoruz,Altmışlı,yetmişli yıllardan beri görmediğim yerlere gidiyoruz hep...Sibelim olmasaydı kimbilir ne zaman ve nasıl görebilirdim?
Yavaş yavaş güneş gidiyor,biz gidiyoruz.
Veeee Teos...Güneşin önünde belli belirsiz bir silüet,mutlu ve keyifli bir nenecik...
Burca çıkan merdiven başında bir meraklı nene,merdiveni göze alamıyor ama bakmadan da edemiyor...
Balıkçı barınağına iyi akşamlar diyip,yola koyuluyoruz,güneşi batırmaya Teosa gidiyoruz,Altmışlı,yetmişli yıllardan beri görmediğim yerlere gidiyoruz hep...Sibelim olmasaydı kimbilir ne zaman ve nasıl görebilirdim?
Subscribe to:
Comments (Atom)