Friday, July 16, 2010

ÇOK KISA BİR ANKARA MACERASI (macera denebilirse)

Salı akşamı ani bir kararla Ankaraya, bir arkadaşımı görmeye gittim.Varandan gece bir buçuk arabasına üç numaralı koltuğa bilet aldım.Şimdi kasım kasım aldım diye yazıyorum ya,sakın inanmayın,internetten kızım aldı.Ben sadece kartımı gösterip,biletimi alıp,otobüse bindim.Yeni oyuncağım net bukum var ya,onu da yanıma aldım.Not book profesyonellerin,benim gibi çocukların ki net buk.Yaptığı işler daha az,dolayısiyle kullanması daha kolay...Ama yolculuk boyunca koltukta yanıbaşımda çantasının içinde uslu uslu oturdu net bukum.Çünkü ben her zamanki gibi,karanlıkta bile etrafımı seyrettim,yol boyunca gözlerimi başka bir şeye çeviremedim...
Sabah altı buçuk gibi Ankaradaydım,sabahın köründe arkadaşıma kahvaltı eziyeti olmasın diye,güzel bir pastahaneye girdim.Daha açmamışlar,temizlik yapıyorlardı,bana bahçelerinde güzel bir masa gösterdiler.Bende işte o zaman,vakit geçirmek için netbuku açtım ve sabahın o saatinde dosya açıp anılarımı yazmaya başladım.Fi tarihinde evdeki bilgisayarda başlamıştım ama arkası gelmemişti.Neden derseniz,yazı masasında,yüzümü masanın kitap raflarına dönüp,elim klavyede,gözüm kitaplarda...Iıh,hiç kolay bir iş değildi,açıkçası ilk okula zor başlayabilmiştim anılarda...O gidişle hiç bir zaman bitmezdi yetmiş dört sene...

Sonuçta ,doğumuma geldim,kahvaltımı yaptım,oradan ayrılıp mantıklı bir saatte arkadaşıma gittim.Bir seneden fazladır birbirimizin sesini duyuyor,yüzlerimizi görmüyorduk,çok özlemişiz,iyi oldu bu yolculuk...
Daha evvelki yazılarda,Tiranın ve İstanbulun bulutlarını göstermiştim sizlere,bu resimler Ankaranın bulutları,sabahları hava açık,öğlene doğru bulutlar yavaş yavaş geliyorlar...Pamuklar halinde gök yüzüne yerleşiyorlar,sonradan hafifçe gri ve koyu gri oluyorlar...Hah şimdi yağmur yağar diyorsunuz,aniden pırıl pırıl bir gök yüzü çıkıyor karşınıza...
Yağmıyor yağmur ama havadaki nem, İstanbuldan da Antalyadan da yüksek
oranlarda...Bulutlar çok güzeldi,siz de görün istedim...

İstanbul yedi tepedir,hoş şimdi yüzyedi tepe oldu ama siz bir de Ankarayı görün.Filmlerde gördüğümüz San Fransiskoyu hiç aratmaz...Sanırsınız binyedi tepe...Arkadaşım o tepelerden birinde oturuyor,sitenin o bloktan görünen bahçesi çok büyük ve güzel...Dere görüntüsü veren akar suyuna bayıldım,güvercinler,serçeler,kargalar,oradan ayrılmıyorlar,gün boyu bıcırdıyorlar...


Gündüz o güneşin altında,sadece kuşlar ve bir iki bahçıvandan başka kimse yok.gece ne oluyor,insanlar bahçeye çıkıyorlar mı,kuşlar nereye gidiyor,hiç bilmiyorum...Öyle bir sohbete dalmışız ki,yolda hiç uyumadığım halde,neredeyse sabahlıyacaktık,ve tabiki ne bahçeye ne televizyona,kısacası hiç bir şeye yüz vermedik,sadece lak lak yaptık...





Sabah,resimde gördüğünüz sardunyaların arkasında ve o güzel manzarayı seyrederek harika bir kahvaltı yaptık,çay içip gevezeliğe devam ettik,sonra üç yüz altmış beşe gittik,ilk gördüğüm zaman çok şaşırmıştım,bu nasıl isim diye...Sonradan bir A.V.M. için ideal isim olduğuna karar verdim.Evet laf aramızda gerçekten non stop 365 gün açıklar avm ler.Onlarsız yaşıyamaz hale geldik,ay ortasından sonra veresiye veren bakkalımız,bizim sevdiğimiz şekilde doğradığı etimizi,tavuğumuzu bize yine veresiye veren kasabımız,mahallemizin defter kalem aldığımız kırtasiyecisi,annemize iplik kurdele aldığımız manifaturacımız yok artık
Onların yerine bizi tanımayan ne sevdiğimizi,paramız olup olmadığını bilmeyen,beton duvarlar ve metal merdivenler arasında uzun yollar yürüdüğümüz,yine de alış verişten zevk aldığımız,bizi obeziteye götüren yemek çeşitlerinin olduğu
lokantalarında ,cafelerinde keyif çattığımız A.V.M.ler var...


Eve dönüp öğlen yemeği yedik,akşam üstü o güzelim bahçelerine çıkıp keyif çatıcaktık...Aniden İstanbula dönmem gerektiğini öğrendim.Yine Varana, yedi otobüsüne yer ayarladım,evet yine üç numaralı koltuk,kolay kolay başka yerde gitmem...Etrafımı seyrettiğim en güzel yer o koltuktur...Tabi bizim bahçe keyfi olamadı,tekrar gelme sözü verip arkadaşımdan ayrıldım ,Varan yazıhanesine gidip,kartımı gösterip biletimi aldım.Bir sıraya oturucaktım ki.NTV de Gece Gündüz programında Selmi Andak ' ı kaybettiğimiz açıklandı...Üzüntümü anlatmam mümkün değil...Yıllar evvel biz Akbank Çocuk Tiyatrosunda oynarken,kızı Gülen Andak bizim müzikallerin koreografisini yapardı,her zaman Selmi Bey bizlere destek olur,şevk verirdi.Selmi bey ve Nermin hanım hem kızlarını hem bizleri ilk oyunlarda yalnız bırakmazlardı...






Yıllar ne çabuk geçiyor,ne zaman bu kadar ihtiyarladık,ne güzel insanlarımızı
nasıl kaybediyoruz...Söylenecek söz yok,herhalde bir gün öleceğimizi bilerek ve kabul ederek doğuyoruz...Yalnızca bunun bilincinde değiliz...
Yedide otobüsümüz yola çıktı ve ben gece on ikiyi çeyrek geçe evimdeydim...Size Ankaradan bir şey getiremedim,bir kaç resimle idare edin bu sefer...





No comments:

Post a Comment