Sunday, July 25, 2010

BİR ZAMANLAR TİYATRO (devam)

Ben çocuktum,kırklı yılların sonu yada ellili yılların başı olabilir.İlk defa tiyatroya gittim.Ankarada Büyük Tiyatro,Opera ve Küçük Tiyatro vardı.Biz küçük Tiyatroda oynayan Pembe Evin Kaderi isimli oyuna gittik.Sanki başka bir dünyaya gitmiştim,masalda mıydım,rüyada mıydım, yoksa ben de o evin içinde miydim,bilemiyordum.Annemle sinemaya çok giderdik,bu başka bir şeydi,dünyalar bana verilmiş gibiydi...Ertesi akşam babama Büyük Tiyatroya ve Operaya ne zaman gidebiliriz diye sordum.Bana verdiği cevabı hiç unutmuyorum.Belki de hiç gidemeyiz,bilemiyorum.Oraya giyebileceğimiz giysilerimiz yok. Yıldırım çarpmış gibi oldum.Sinema da görüyordum,kadınlar tuvaletli,erkekler de farklı ve siyah elbiseler giyerlerdi.Demek biz de de öyle giyinmek gerekiyormuş diye düşündüm.


Biz de herkes gibi giyinirdik,basma elbiselerimiz,bayramlıklarımız,bir yazlık,bir kışlık ayakkabılarımız vardı,annemin de evlik ve arkadaşlarına ya da nenemlere giderken giydiği sokaklık elbisesi vardı,babam sadece üniforma giyerdi,evde bir evvelki üniformanın patalonu ve gömleği ile dolaşırdı.Herhalde zor geçiniyorduk,lüks sayılabilecek kostümlerimiz ve yaşantımız yoktu.Bir de tercih meselesi herhalde, çok iyi yer içerdik,meyvemiz, etimiz,peynirimiz,kaymağımız,kasaba özel yaptırılmış sucuğumuz,daima alınan yeni kitaplarımız,dergilerimiz ,her hafta annemle gittiğimiz sinemamız vardı...Gerisi anılarda...


Gelelim,İstanbulda tiyatroya gittiğim ilk yıllara,eğer matineye gidiyorsam,işten çıktığım gibi giderdim.Suareye arkadaşlarla gidiyorsak,en düzgün giysimi,topuklu pabuçlarımı giyer,saçımı özenle tarar,azıcık ta makyaj yapardım.Ben tiyatroya başladıktan sonra aynı şeyleri seyircilerde gördüm,matine ve suare seyircileri o açıdan farklıydı.İnsanlar her ikisine de özen gösteriyorlardı,ne olursa olsun,işten yada okuldan çıkıp gelmekle,evde hazırlanıp gelmek arasında fark oluyordu.Bir de özel günler...Bayramlarda biz tatil yapmaz oyun oynarız,insanlar bayram ziyaretinden dönüşte,ya da özel olarak bize gelirlerdi.Tabi ki bütçelerine göre en şık kıyafetlerle olurdu gelişleri...Ve de yılbaşı geceleri...Özellikle Dormen Tiyatrosunun çok özel yılbaşı seyirci gurubu vardı neredeyse...Yılmaz(kendisi benim kocam ve Dormen Tiyatrosunun elektrik teknisyeniydi)salonun tüm tavanını çiçekler ve balonlarla kaplardı,nasıl yapardı hiç bilemiyorum ama,oyun bitip te selam başlayınca alkışlarla beraber bağladığı ipe bir makas atar,bütün o çiçekler ve balonlar seyircinin üstüne inerdi.Alkışlar,kahkahlar,çığlıklarla inanılmaz bir final olurdu...Seyirciler genellikle tuvalet yada gece elbisesi ,erkekler son derece şık,giysiler içinde olurlar,tiyatrodan sonra pek çoğu ve biz oyuncular,ya arkadaş partisine ya da gece kulübüne giderdik...


Şimdilerde hiç öyle bir özen gösterilmiyor,sadece seyirci açısından söylemiyorum bunu, aynı özensizlik tiyatroda da var ne yazık ki...Salonların çoğu,eski,rutubetli,içine girdiğiniz zaman huşu duyabileceğiniz bir yer olmaktan uzak,geçen yazımda söylediğim gibi,dekor ve kostümler özensiz,evet oyuncular ,özellikle gençler çok iyi,rejiler çok iyi ama televizyonu alt edebilmek için çok yetersiz.Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da (bi şey yapmak lazım!) bi şeyler yapmak lazım...Ben böyle düşünüyorum,biraz ukalaca bir yazı oldu ama ,ne yapayım ki tiyatroya olan aşkım bazı şeyleri es geçemiyecek kadar büyük...

No comments:

Post a Comment