Monday, June 7, 2010

TİRAN MACERALARI (30,31 MAYIS GÜNLERİ)

Yirmi dokuz Mayısı otuz Mayısa bağlayan gece,mehtap çok güzeldi,hava biraz bulutluydu.Ay dedemizin fotoğrafını çekmek çok zor,elin hiç titrememesi lazımmış,hatta makineyi sabitleyen bir alet de varmış.Ama ben ilkel bir şekilde çektim,size gösterebilmek için,artık bu kadarla idare edin.Benden bu kadar,gerisi sizin hayal gücünüzde...


Sabah saatle değil,keyifle kalktık,güzelce kahvaltımızı yapıp,alış verişe çıktık.Cadde cadde,sokak sokak gezdik.ACA da bende bolca fotoğraf çektik,ara sıra yağmur atıştırıyordu,hava sıcaktı...


Bu resimler o gezintiden,ufak tefek bir şeyler aldık.ACA nın yaş
günü hediyesini de aldık tabi ki...Üniversitenin önünden geçtik.Arnavutlukta okumaya çok önem veriyorlarmış,konuştuğumuz gençler söylediler.özel üniversiteler,devlet üniversitesi,ayrıca okutmak için Türkiye ye de öğrenci yollamak,onlara burs vermek varmış.Gençlerin önünün böyle açılması ve onlara bu kadar değer verilmesi benim çok hoşuma gitti doğrusu...




Küçük çocuklar da unutulmamış,her parkta oyun ve oyuncak köşeleri var,bir meydan da da minicik yarış arabaları ve yarış pisti vardı,çocukların kahkahalarını duymalıydınız...

Küçük iki tiyatro binası,büyük,eski ve güzel bir opera binası vardı,dolaştığımız yerlerde,gündüz olduğu için herhalde kapalıydılar,zamanımız da azalıyordu,içlerini gezemedik.Bir dahaki yolculuğumda belki...




Öğle yemeğini yağmur altında bir kafe restoranda yedik,burda onlardan çok fazla var.Yemek yiyenler azınlıkta bir şeyler içenler çoğunlukta.Bence insanlar burada yemek yemiyor sadece likitle karın doyuruyor,çeşitli meyve suları,soda,bira ve şarap,kahve ve çay,ayrıca sularıda iki çeşit gazlı sular,gazsız sular...






Tirandaki binalarda çok farklı,hem çok eskiler,yeni binalar genellikle kent dışında,hemde rengarenk balkonlu ve duvarlılar,balkonlar genelde bahçe gibi,çiçek çiçek...İnsanın içi açılıyor,sokaklarda başka bir keyifle dolaşılıyor.Erkence eve dönüp,bavullarımızı hazırlayıp,yemeğimizi yerkende film seyrettik...





Sabahın en erken saatlerinde kalkıp,hava alanına yollandık.Ben İstanbula ACA Belgrada uçacağız.Çekinlerimizi hallettikten sonra kahvaltımızı alan da yaptık,bir iki fotoğraf da orada çektim.Benim uçağım önceydi,ACA dan ayrılıp,pasaportdan geçip yola düştüm.Uçakta iki pencere arası ve kanat üstündeydim ama yine de fotoğraf çekebildim.


İki tanesini de koyuyorum.








Dünkü yağışlı havanın aksine bugün güneşli ve güzel bir hava var.










Uçmayı gençliğimden beri çok severim.İlk defa yirmi yaşımdayken,eskinin ufacık uçaklarından biriyle Balıkesirden İstanbula uçmuştum.Harika bir şeydi uçmak,hele pilot kabinesindeysen...










Çok şanslı bir insanım ben,nedenini hala çözemedim ama,uçağımız havalandıktan bir dakika sonra hostes beni pilotların çağırdığını söyledi ve ben inişe kadar iki pilotun ortasında şaşkın ve mutlu,ağzı kulaklarında yolculuk yaptım.Sene bin dokuz yüz elli altı,belki de tek başına uçak yolculuğu yapan tek genç kız bendim...Bu güzel davetin sebebini hiç öğrenemedim...

Veeee Yeşilköy hava alanı,özlemişim İstanbulumu...Qunegondum karşıladı beni,onu da çoook özlemişim...Şimdi de ACA mı özlemeye başlıyorum...








No comments:

Post a Comment